LİLA (10) BEN ARTIK GİDİYORUM
Ah be Lila !
Gecenin en derin uykusunda bir sese irkiliyorum. Yarı giyinik yarı çıplak. Geceliğim üzerimde salkım saçak, eteği takılıyor karyola demirine sökülüyor bir ucundan pembesi Saç desen darmadağın, tepesinden düşmüş firketesi beyaz dantel üstlerine. Gözlerimin yarısı aralık, yarısı çapak. Senin Melahat’ın tavşan modeli, kemirirken havuçları. Apar topar çıkarken , ne gıcığıma dokunuyor bir bilsen, Necibe karısının , perde arkası gülüşleri. Sahi suçumuz neydi çok sevmekten başka ? Şimdi tüm apoletleri bu kadına çakmak var, sönerken gökyüzünde benim yıldızlarım, Ah be Lila ! Henüz düşmemiş mideme, tam şuracıkta, iki lokma ekmek kadayıfı dururken boğaza nazır, birde üstüne sindirmek var şu serserinin ettiğini. Ne deliymişiz kız biz, hangi akla hizmet, sevgisiz adamları sevmişiz. Rahmetli babaannem "Gençlik yavrum" derdi. "Gençlik" Öyle değil işte Lila, yoklukta her şeyi varlık bilmişiz bizdeki varlık yokluktandı. Boşuna girmiş günaha gençlik, babaannemin koynunda. Yıkarken huysuz adamın ayaklarını kimbilir ne çok sevildiğini sanmış. Ben artık gidiyorum Lila farz oldu zorunlu hizmet... |
çok sevmekten başka ?'
'Yıkarken huysuz adamın ayaklarını
kimbilir ne çok sevildiğini sanmış.'
'Ben artık gidiyorum Lila
farz oldu
zorunlu hizmet...'
Hayatın gerçeklerini şairin dilinden okumak, bir ayna misali yansıyan, düşündüren
hüzünlendiren dizeleri duyumsayarak okumak ve sindirerek yaşamak çok düşündürücü.
Kalemin hep çağlasın değerli arkadaşım.