bu gece yarısı/şehri soyuyorum teninden..Şiirin hikayesini görmek için tıklayın aramızda bir şey var.
seninle benim aramda... memleket gibi memleket/im gibi başka hiçbir dilin henüz anlatmadığı... (...) Kokun, ciğerlerime hücrelerime kadar işliyor kemiğe giren vida gibi bu kentin lambaları altında yüzünü düş/ündüğümde ve yaslan uslan sen boşluklarımıza... biliyorum, perdelerin kapalı biliyorum, aydınlıktan korunmak için tüm çaban yangında ilk kurtaracaklarının listesi içinde var mıyım? eşyaların ve renklerin ki sahi hangisi daha kötü... tekrarı olmayan rüyalar gibisin topla dağıtmış olduğun çocukluğunu erken kalktığın sabahlarda ve bil ki her sabah, odama taşan yaşama telaşlarının elektriğine çarpılıyorum sana ıslak teminle... parmaklarımın arasından kaçıp gidiyor zam/AN bilerek ardından gitmeyeceğimi ki kelimelerinin sağanağındayım sana sussam sana sus(a)sam boğulacağımı bil/iyorum... yosunlu, durgun ve yorgun olmayan limanların arayışında İç/sel savaşlarında esir düşmüş yorgun yüreğim ki dünyanın ortasında trotuar taşlarından kurulu şehrin berduş evsizi... ve bil ki sevgili; kelimelerimle batarken denizine yaralanırken harf harf ve gülerken delirirken tırnak işaretlerinde sahte mutluluklarla su-su-yo-rum şimdi... su-su-yo-rum sesim cümle olup sana düşüyor sana dönüşüyor bi/liyorum... şimdi yatağında yalınayak bentlerine akıyorsun ve çoğaltıyorsun kendini özenle ki ben, şehrin kenar süslerine dönüşen silik ışıkları altında seni bulabileceğin köstebek deliklerini arıyorum... ve gül kokulu teninin üzerinde seni açacak terinde işlenebilecek harfleri topluyorum ıslak/sahilinden... Frigya mezarları gibi gizli deliklerindeyken sen elimde parmak aralarıma damlamış mumla patikalarından/kıyılarından ve kuytularından sana geçitler arıyorum içine girip büyümek büyümek büyümek adına ki umursamadan yürüyorum geceden/sabaha... ve bil ki sevgili; kirpiklerinden çıplak bir melodi yayılıyor sessizliğe/ sensizliğe bil/iyorum asla bağışlamadın beni göğüs uçlarındaki uçurumlarının çizgisinde ki yaşamdan alıkoymadan beni bırakırken sessiz/sensiz sen; yüreğimi kaplayan bu korkuya kanımın akmasına izin veren kadın kadınım... senin yüreğine akıyorum kelimelerimin tınısından vazgeçerek delilenmelerimden densizliklerimden avuç içlerinde izler bırakıyorum t-anı diye yüryüreğim, aklıma el verdiğince ki ayva göbeğinin ortasında duruyorum (gül/düm..n’densiz ve yersiz) bir çocuğun kahkahasında geceye bulanırken gün kokun düşüyor burnuma üşüyorum... tırmanırken doruklarına dibini görmediğim karanlıklarına iniyorum/ıslak ki umuttun/ unuttum teninde dağılan şifreleri... sahi kelimelerin çıkardığı ıslak sesi duy/uyormusun çocuk parklarının sessizliği kanıksayışı gibi bu gece yarısı şehri soyuyorum teninden ki sen bendin/benimdin (var) olmasaydın, (var) olmazdım... (...) |