BAHÇEMİZ
Bahar gelir, çiçekler açardı.
Mis gibi hanımelleri kokardı. Kaysılar çağlaya durur, ekşi ekşi gülümserdi dalından. Bir avuç tuz kapıp mutfaktan bahçeye koşardık. Dalından bize gülümseyen minnacık çağla’lara dalardık. tuza batırıp batırıp yerdik dudaklarımız tuz’dan kabarana dek. Dişlerimiz mayhoş olur kamaşır ama biz o çağlanın tadına doyamazdık. Soğuk bir kışın ardından, güneşi azıcık görsek bahçeye koşardık... Duvar dibinde güneş ısıtırken kemiklerimizi, biz hayaller kurardık gelecekle ilgili. Sanki hep o bahçe de yaşayıp ölecektik. Oraya aitti hayallerimiz. Sonra kirazlar olurdu kıpkırmızı ağaca çıkar çıkar toplardık kulağa küpe yapar öyle yerdik onları. Çekirdeklerini bahçeye fırlatırdık yeniden ağaç olup çıksınlar diye. Sanki hiç büyümeyecektik biz hep öyle kalacaktık. Ve o ağaçlarımız, hep böyle meyve verecekti durmadan Yıllar yıllar sonra bile, bugünü aynı yaşayacaktık. Yıllar geçti, her birimiz uzaklara atıldık. O ağaçlar öldü, yenileri doğdu. Ama o bahçe hâlâ var, daha da büyümüş olarak... |