Hüzün Karargâhı
Valizimi açar açmaz hatıraların çıkacak diye korkuyorum.
Bir kadının en mahrem yeridir kalbi, Kırılırsa faili meşhur el’lerle direnir kendine. Üşüdün mektuplardan çıkan seslerle. Ve ben Önce bir gemi Sonra bir kenti terk ettim kurak geçen iklim bozmalarında. Yine de en çok seni üşüdüm çocuk… Boşadım verdiğim tüm sözlerimi Boş ol… Boş ol… Boş ol… Kaç duvar öpüyorsa sıvası dökülmüş yüzünden Bir o kadar yalnızsın. Yassızlığın gözünden taşar Bataklıklara saplanır yaşların, tüm dikenler kirpik olur çıkar önüne. Gittin. Siyanür renkli insanların arasından sıyrılıyor aşk, Bir hastalık gibi bulaşıyor kelebeğin kanatlarına. Dökündüm sıvasını hüznümün Soluyorum… Zaman affedilmeyecek yaralar açıyor, Kana bulanıyor elim gitmelerden kalan ne varsa. Hakkım değil midir ölmek? Şimdi sevsene beni, Ölüme ayak basayım inceden inceye. … Koynumda hüzün beslemişim yıllardır, inan sen gidince ortaya çıktı. Bu yalnızlık denen şeyi başıma senin musallat etmiş olmandan korkuyorum çocuk, ne kadar kazısam da içimde kalıyor bir parça. Müziğin tuzağına düşünce Mevsimi kaçar trenin Ve şimdi solar tüm çiçekler. –papatyalarda dâhil- Osman Palabıyık |