LEJYON
sömürge ruhum sevda sanrısında
bir çift göz ve bu fakir lejyon... saat kulesinde insaf yok her gün altı kırkbeş,yedi arası beni teftiş eder müfettiş... kaynayadursun mazimde vaveylalar çaydanlık sofuya yaraşır ve yudum yudum ateşimi söndürür.. sabahın sükuneti dinginlik, ve dalış uzaklara alışacak sömürge ruhum alışacak bitmez tükenmez tuzaklara.. şehir meydanı teselli vermek için bak meydan okuyorum diyor gelip geçen yıllara.. aksinde letafet var mıdır ayrılığın yoksa özlemek daha mı güzel.. tutununca sağ salim umuttan bir dala alnımdaki çizgiler bön bön ve budala... yolculuk var hapsine gözlerinin geçmişim kelepçe, gelecek kapı duvar vuslat ile aramda çok büyük bir fark var... yetimi olalı beri gülmedi yüzüm, varlığının gelişi güzel kahkahalarla geçiştiriyorum kalabalıklar şen bilsin ve desinler işte kalemle aramızdan su sızmıyor gözyaşlarımdan başka tercüman olacaksa halime dostumdur onunda takati yok bilirim sen gittiğin yerden bir selam gönder kafi, rüzgar ile her estikçe senden bir seda diye sevinirim... şimdi uzaklarda saklanırken geçmişinden korkarak ben onunla garip bir yolculuktayım seni arayarak... elimden gelse uzatırım elimi lakin hangi bilinmez mecra saklarki elllerini? bir baş iki kollu ve ayaklı her yabancı ellerimi sıkıyorum gülmesin diye acı acı... kaç yüzü olduğunu tam hatırlayamadığım kaderim çirkin yüzünü göstermeden alır başımı giderim.. ama gidemem derin sevdanın memleketinden, hayır olamaz sevgin ayrılık kustukça nefretin de yanımdan ayrılmaz.. ya bundadır ya şunda diyerek geçmez ki yıllar yoksa bilirsin ki aklını alır baktığın aynalar.. sürek avı titizliğinde örülürken ağı kara talihin hay ben ağaç yaprağından düşen bu çiğ tanesindeki şeffaf siluetin yanağıma konan buseni andırışına başlarsam sıra sana gelmez saydıkça ne gam tükenir ne de beklediğim gelmez.. sor beni ara sıra çoban yıldızına onunla dertleşirim kör akşamlarda, seni anlatmışlığım çoktur çekinme sor sen benden uzaktayken, kendimden uzaklaşmak daha da zor... |