SURİYE-MISIR KATLİAMIŞiirin hikayesini görmek için tıklayın Orhan Dede
22 Ağustos 2013/Yeni Mesaj Gazetesi Suriyede vahşet isyancıların eseri Birleşmiş Milletler gözlemcileri kimyasal silah kullanıldığına dair Şam’da deliller aradığı sırada yine Şam kırsalında dehşet bir saldırı yaşandı. Şam’ın Doğu Guta bölgesinde kimyasal silahların da kullanıldığı iddia edilen saldırıda 700’e yakın sayıda kişi öldü. Zamanlamasının çok dikkat çektiği saldırının hemen sonrasında isyancılardan Esad yönetiminin kimyasal silah kullandığı açıklaması geldi. Esad yönetiminin kimyasal silah iddiasını yalanlaması ise çok gecikmedi. Suriye’den yapılan açıklamada Şam Kırsalı Guta’da kimyasal silahların kullanıldığına dair haberlerin asılsız olduğu ve el-Cezire, el-Arabiyye, Sky News ve diğer kanalların yayınladıkları haberlerin gerçekle bağdaşmadığını belirtildi. Açıklamada, bu gibi haberlerin kimyasal silahın kullanılıp kullanılmadığını soruşturan uluslararası komiteyi görevinden saptırma girişimi olduğu vurgulandı. Suriye krizinin başladığı günden bugüne kadar iki buçuk yıldan fazla süre geçti. Bu süre zarfında dış destekli isyancılar var güçleriyle Esad’la savaşa giriştiler. İsyancıların gücü ilk aylarda bugünküne göre çok etkiliydi. ABD, İsrail tarafından gizlice desteklenen Türkiye, Suud ve Katar gibi ülkeler tarafından maalesef açıkça desteklenen isyancı güçler, iş uzadıkça zayıf düştüler. Sayıları azaldı ve öyle bir noktaya geldiler ki her türlü vahşeti sergileyecek kadar vahşileştiler. Şimdi su soruya cevap verelim: İsyanların başladığı ilk aylarda Suriye’de şehirler tek tek isyancıların eline geçerken kimyasal silah kullanmayan Suriye ordusu, şimdi isyancılar iyice tüketmişken, BM denetçileri Şam’dayken ve kendini uluslar arası toplum nezdinde kötü duruma düşüreceğini bile bile neden kimyasal silah kullansın? Böyle bir şeyi en ahmak kişi bile yapmaz. Kaldı ki, karşısındaki ABD, İsrail, Türkiye, Katar ve Suud gibi ülkelerin oluşturduğu koalisyon tarafından desteklenen bir isyan hareketiyle iki buçuk yıldır savaşan ve her şeye rağmen başarı kazanan Beşar Esad, ahmak olmadığını çoktan ispatlamış durumda. Peki, bu saldırıyı kim yaptı? Eğer gerçekten kimyasal silah kullanılarak bir saldırı yapıldıysa bu saldırı isyancı güçlerin işidir. İsyancı yanlısı kesimlerden gelen açıklamalarda ifade edilen 600’den fazla kişinin öldüğü iddiaları doğru kabul edilirse Suriye’deki isyancı grupların tükenmek üzere olan her terör örgütünün yapacağı şeyleri yaptıklarını ortaya koymaktadır. Varlığını devam ettiremeyeceğini gören, sağlanan destekleri kesilen her terör örgütü, ömrünün sonunda var gücüyle en vahşi saldırısını gerçekleştirir. Şam’da yüzlerce masum sivili katlederek suçu Esad’ın üzerine atmaya çalışan isyancı gruplar, bence bu saldırıyla tükenmeye mahkûm olduklarını bizzat kendileri ispat etmişlerdir. Umarım daha önce defalarca yalanları ortaya çıkan isyancı grupların son saldırı açıklaması üzerine Türk Dışişleri Bakanlığı cumburlop atlayıp, kendini ve Türkiye’yi utandırıp, küçük düşürecek açıklamalar yapmaz. Bu saldırı yalanı bence isyancıların son kozuydu. BM denetçileri isyancıların yalanının ortaya koyarsa hem isyancılar rezil olup, kaçınılmaz tükenişi yaşayacaklar hem de onların destekçisi olan devletler bir kez daha rezil olacaklardır. Av. Gülseren Aytaş 22 Ağustos 2013/Yeni Mesaj Gazetesi Mısır Arap Cumhuriyeti Batı’nın adım adım uyguladığı çoğulcu İslâm ülkeleri projesi Müslümanların âhını göklere çıkardı! Batı bir ülkedeki insanları kamplara ayırmayı, bazen bir grubu bazen diğerini destekleyerek çatıştırmayı ve nihayet soruna el koyup “çözmeyi” iyi biliyor! Batı’nın bir zamanlar Desert Storm adıyla başlattığı fırtınaya kendini kaptıran son ülke Mısır Arap Cumhuriyeti oldu. Daha da vahim olanı ise İslâm ülkelerinin birbirlerine destek değil köstek olmalarıdır. Bir İslâm ülkesi başka bir İslâm ülkesinin yıkılması için nasıl para, silâh veya adam gönderebilir? Çünkü Batı, Türk ve İslâm ülkelerini de kamplara ayırmayı, bazen birini bazen diğerini işgal ederek çatıştırmayı ve nihayet soruna el koyup “çözmeyi” de iyi bilir! Bütün bunları da o bildik tefrika siyasetiyle başarır. Nedense de hep “diktatör”, “cetvel”, “çatışma”, “çözüm” ve “barış” söylemlerini kullanır. Bir bakarsınız müdahalede geç kalan(!) BM çözüm meleği olmuş, bir bakarsınız “cetvelle çizilen sınırlar” gevşeyip özerk bölgeler oluşmuş, bir bakarsınız özerk bölgelerde referandumlar yapılıp yeni devletler oluşmuş ve “barış” gelmiştir! Batı’da çözümler tükenmez! Filistin topraklarını bölüştürüp İsrail’i kuran BM, daha birkaç yıl önce Mısır’ın güneyindeki Sudan’ı bölüştürüp Hıristiyan Güney Sudan Devleti’ni kurdu. Mısır’da da 12 milyonluk bir Hıristiyan nüfustan söz ediliyor ki özellikle İngiltere’nin Mısır topraklarında bir Hıristiyan bölgesi/ devleti istemediğini kim iddia edebilir? İngiltere dünyanın en büyük silâhlı gücü olmayı ABD’ye kaptırmış olabilir. Fakat İngiltere deyip geçmemek gerekir. Koskoca İspanya özerk bölgelere ayrıldı gitti ve hâlâ Cebelitarık boğazını İngiltere’nin elinden kurtaramadı. Son zamanlarda iyilik meleği gibi gösterilmeye çalışılan İngiltere daha birkaç gün önce Cebelitarık’a savaş gemileri yolladı! İşte Mısır, bu İngiltere’den Süveyş Kanalı’nı kurtarmayı başarmıştı! Ne zaman? Montrö Antlaşması’nın imzalandığı sene, yani 1936’da! Bu Mısır için büyük bir başarıydı ve kolay kazanılmamıştı. Bilindiği gibi diğer Afrika ve Ortadoğu toprakları gibi Mısır toprakları da I. Dünya Savaşı’nda İngiltere’nin işgaline uğramıştı. İstiklâl Savaşı’nı kazanan Türkiye, daha 1925 yılında Mısır’la dostluk anlaşması yapmış, bir yıl sonra da Mısır ve Habeşistan’da (Etiyopya’da) elçilik açmıştı. Daha sonraki dönemde Türkiye, hem sınır komşularıyla paktlar kurdu, hem boğazlardaki egemenliğini elde etti, hem de Güney Amerika Paktı’na katıldı. İşte Türkiye’nin Batı’ya karşı güçlendiği bu ortamda, 1936 yılında İngiltere, Mısır’ın bağımsızlığını tanımak zorunda kaldı ve Süveyş Kanalı için bir miktar asker bırakarak Mısır’dan ayrıldı. Atatürk’ün vefatından sonra bölgede durumlar değişti. İngiltere’nin dünyanın her yerinden gelen Yahudileri Filistin topraklarına yerleştirmesi sonucu çatışmalar çıktı ve bu soruna el koyan BM, 1947’de sorunu çözdü; Filistin topraklarında bir İsrail Devleti kurulmasına karar verdi! Aslında sorun kronikleşmiş oldu; İsrail hakkı olmadığı halde hukuki statü kazandı ve İsrail yayılması yarım yüzyıldır durmadı! Atatürk, büyük devletlerin müdahalesini önlemek için komşu ve Müslüman ülkelerle paktlar kurmuş, tam bağımsız bir politika izlemişti. Fakat Türkiye bunun kıymetini bilemedi, Atatürk’ün vefatının üzerinden bir yıl bile geçmeden İngiltere ve Fransa ile antlaşma imzalayarak Batı ittifakına girmeyi kabul etti! Arkası çorap söküğü gibi geldi. Türkiye, 1949’da Avrupa Konseyi’ne, 1952’de NATO’ya üye olup okumaya ömür yetmeyecek yüzlerce antlaşmaya imza attı. 1955’de ise İngiltere, Irak, İran ve Pakistan ile birlikte Bağdat Paktı’nı oluşturdu. Yani Atatürk’ün kurduğu Sadabat Paktı’nı yok sayarak İngiltere’nin üye olduğu Bağdat Paktı’nı kurmuş oldu! Zaten çok geçmedi, Irak’ta ve Türkiye’de arka arkaya darbeler yapıldı! Paktın adı da CENTO olarak değiştirildi ve ilk toplantı Amerikan Dışişleri Bakanı’nın başkanlığında Washington’da gerçekleştirildi! 1955’de Bağdat Paktı kuruldu demiştik, ertesi yılın 29 Ekim gününde İsrail Mısır’a saldırdı ve Süveyş Savaşı’nı başlattı! 1936’da bağımsızlığını kazanan Mısır, sınır komşusu İsrail’in hedefi olmuştu. Bu savaşa elbette İngiliz ve Fransız askeri birlikleri de katıldı! Yine de Mısır bu haksız saldırıları püskürtmeyi başardı. Batı hâlâ Süveyş Kanalı’nı Mısır’ın elinden alabilmiş değildir. ABD, AB, BM veya NATO farketmez.. Batı ittifakından ne zaman medet umulsa sonuç, ayrıştırılan toplum, bölünen topraklar, dinmeyen gözyaşı ve esaret olmuştur. Batı’dan ne zaman yardım istense, BM koşup gelmiş ve yeni yeni İsrail devletleri kurmuştur. Artık Türk ve İslâm ülkeleri çareyi tam bağımsızlıkta aramalı, ciğeri kediye emanet etmekten vazgeçmelidir.
İslamiyet kaynıyor, Kerbela bile şaşkın
Kimyasal silahlar var, ölü var bini aşkın Bu işte bir çok iş var, hile desise şiddet İslamiyet barışken, neden bu savaş-taşkın. Oyun ayyuka çıkmış, hileye karnımız tok Allah için konuşan, dindar yönetici yok Böyle Müslüman olmaz, Müslüman olan yapmaz Tekbir diyerek yapan, Allah’ sız terörist çok. Yezit İslam’ı böldü, Ehl-i Beyt şehit oldu Katiller namaz kıldı, mescitler Yezit doldu Bak (SAV) Peygamber ağlıyor, şiddet yürek dağlıyor Lanet olsun yapana, Yezit her zaman boldu. Suriye-Mısır kaynıyor, kul kısılmış kapana Dindar kul masum olur, hesap sorar sapana Muaviye bir Yezit, Yezit bir Muaviye Bu katliam utançtır, lanet olsun yapana. |
________________________________________Usta kalemi engin yüreği haklı dizeleriyle Alkışlıyorum