Hicran oldu hayat bana, hüzün sayfalarımla…Bilme ki ne söylemeliyim Bir ömür derlediğim güftelerimle bir hal içindeyim Sanki şairin yüreğinde, sazendenin hicran perdelerinde nefeslenmekteyim Neyleyim, işte hakikatimde böyleyim, düşünceler kervanında yol alan derbederim Ne hakkıyla kul oldum Ne de sakinin gözlerine dalıp, derdi gamını sordum Yolda kalmışların, mecali kesilenlerin, çaresizlik içinde gözyaşı dökenlerin Melallerinden nükseden figanı duydum, var olan gücümle, solgun ümitle çareye koyuldum Yusuf’un, o masum ve hicran’i sesi Teslim olduğu ağabeylerinin bin bir bahane içinde ki halleri Muhterem pederinin çaresizliği, sabrın ve kanatın azizliği, dile gelen hikmetleri El açan, umutla bakan, gözlerinden kan kusan, yüreği parçalanan, ruhundan bihaber olanların akıbetleri Her geçen mevsim yüreğime seslenir Hangi çiçeğe baksam, gülü koklamak için yaklaşsam Sessizliğin zarifliğinde ki dikenin teslimiyetinde ki sevdayı hatırlasam Aşkın, ulvi çehresini bulsam, hali edebe koyan naifliğin kitabını okusam ve O’na kansam Ne yetimim, ne de garip bir nefesim En yakınları olduğu halde kimsesizliğin hicran bahçesindeyim Ne yazsam, ruhumun sahibine yakarsam, kalbimin yaralarını biran unutsam Gönlüme inşirah zerk edecek arifleri bulsam, efendimizin siyerini okurken, sürur ile kaybolsam Ne nutuk atan aklı evvele Ve ne de hilkatinin gereği havlayan köpeğe Bilmem ki ne söyleyeyim aç ve susuz düşkünlere, imdat bekleyenlere Sözüm vardır, kutbu cihan denilen nefeslere, yurt yarışına giren kapı kapı gezenlere Güç ve kuvvet peşinde koşan alalanmış niyetlere, tefrika zerk eden cemaat birliklerine Mustafa CİLASUN |