Kadınsız Kalmak
kılçıklarından arınmış çipuralar gibi tatlı bir gülümsemen kaldı dududağımda
gökten iki elma düşüyordu sonra biri şiirim ortasına biri memelerine süreğen bir felakete ilk adımımı atmıştım oysa kasım yapraklarından topraklaşarak. oysa kalbimin tomajında bir sen vardın süzülürdün akdenizin yosunsu sularında yağız kışların vazgeçilmeziydin sularda mı köpürüyordun sinirinden mi bilinmez yıkım emri çıkarılmış eski sovyet evlerine dönerdi yüzün savaş ve sevişmekten bitkin düşerdin aah birde begonyelar yetiştirirdin hiç unutamazdım her eyalette kasten bir sevda teperdin kar yağardı ardından kıpkızıl serüven olurdun daracık sokaklarda ateş yakayım diyordun üstüm başım olmadan anadan doğma, babasız çocukları andıran her alevde süt dök derdin küçük şehirlere kaçardık ve yine diyemezdim. Oğuz ÇAKMAKCI |
yer yer hem güzel hem ilginç tanımlar var
hoşgeldiniz genç adam