FOTOĞRAF
Her iki yılda bir veriliyordu;
Ayakkabı, mont, yelek, parka... Emekçilerin çoğu, işverene hayır duası ediyordu... Halbuki! Söke-söke, dişe-diş mücadele ile alıyorken, Sendika; Adı bile geçmiyor, esamesi okunmuyordu, verilen sanki sadaka... ’Devletimize zeval gelmesin, bereket versin’ diyerek, ücret bordrosu katlanıyordu. Her üç nisan akşamında, Cami avlusunda; Kazalarda? Yitirdiklerimize mevlit okutuluyordu, ruhuna... Gündüzüne de, açık büfe yemekli, müseccel markanın kuruluşu kutlanıyordu, Çoluk-çocuk, akraba-talukat ve emekli-çalışan davete icab ediyordu, Oysa! Sendika, kazaları ve işgüvenliğini mesele yaptığında; Daha başkaca sorunlara çözüm bulmak için salonda toplanıldığında, Her ne yapıldıysa ve nedense, genellikle de elli’yi geçmiyordu katılımda. İşte! O zaman, kaybettiklerinin etini geveliyordu,aslında... Üç Nisan da, eline tutuşturulan, işverenin ikram tabağında. Arkadaşları tarafından oluşturulan ’Ayak takımı’ tiyatrosunda; Emekçilerden çok, Halktan ilgi görüyordu, sahne aldığında. Hediye edilen haklar, mücadele ile alınmadığında; Eriyor örgüt, yavaş yavaş, demokratik haklar ikinci planda kaldığında. Ne yazıkki! Örgütünü değil, müseccel markayı önemsiyordu; Emekli ve çalışanların ortak kurduğu, sanal platformda. Öz sorunlarını mesele yapanları, markaya hakaret sayıyordu... Yıllarca ve aynı ortamda, aynı şemsiye altında, Omuz omuza mücadelede ve kara günlerde de dayanışmada, Birlikte olduklarını, bir çırpıda kenara atıyordu. Bu durumda, gelecek görünüyor, vaziyet ortada; Pek yakında bu sinemada... Gitti gidiyor sendika, eli kulağında... Çalışanlar görecek, hepsi de sonunda... Şiarımız olmalı/ydı, örgütlü mücadele ve sınıfsal dayanışma. Yıllarca çektiğim fotoğrafı, bu vesile ile paylaştığımda... Emekçi kimliğimiz, daha çok tutulmalı ön planda, İyi günde, kötü günde, daima örgütünüz olmalı aklınızda. 29.07.2013 Ömer KIYAK |
Her iki yılda bir veriliyordu;
Ayakkabı, mont, yelek, parka...
Emekçilerin çoğu, işverene hayır duası ediyordu...
Halbuki! Söke-söke, dişe-diş mücadele ile alıyorken, Sendika;
Adı bile geçmiyor, esamesi okunmuyordu, verilen sanki sadaka...
’Devletimize zeval gelmesin, bereket versin’ diyerek katlanırken, maaş bordrosu.
Her üç Nisan akşamında, Cami avlusunda;
Kazalarda yitirdiklerimize mevlit okutuluyordu, ruhuna...
Gündüzüne de, açık büfe yemekli, müseccel markanın kuruluşu kutlanıyordu,
Çoluk-çocuk, akraba-talukat ve emekli-çalışanı davete icabet ediyordu,
Oysa! Sendika, kazaları ve işgüvenliğini mesele yaptığında;
Daha başkaca sorunlara çözüm bulmak için toplanıldığında, salonda,
Her ne yapıldıysa ve nedense, genellikle de elli’yi geçmiyordu katılımda.
İşte! O zaman, kaybettiklerinin etini geveliyordu,aslında...
Üç Nisan da, eline tutuşturulan, işverenin ikram tabağında.
Arkadaşları tarafından oluşturulan ’Ayak takımı’ tiyatrosunda;
Emekçilerden çok, Halktan ilgi görüyordu, sahne aldığında.
Hediye edilen haklar, mücadele ile alınmadığında;
Eriyor örgüt, yavaş yavaş, demokratik haklar ikinci planda kaldığında.
Ne yazıkki! Örgütünü değil, müseccel markayı önemsiyordu;
Emekli ve çalışanların ortak kurduğu, sanal platformda.
Öz sorunlarını mesele yapanları, markaya hakaret sayıyordu...
Yıllarca ve aynı ortamda, aynı şemsiye altında,
Omuz omuza mücadelede ve kara günlerde de dayanışmada,
Birlikte olduklarını, bir çırpıda kenara atıyordu.
Bu durumda, gelecek görünüyor, vaziyet ortada;
Pek yakında bu sinemada...
Gitti gidiyor sendika, eli kulağında...
Çalışanlar görecek, hepsi de sonunda...
Şiarımız olmalı/ydı, örgütlü mücadele ve sınıfsal dayanışma.
Yıllarca çektiğim fotoğrafı, bu vesile ile paylaştığımda...
Emekçi kimliğimiz, daha çok tutulmalı ön planda,
Göreceksiniz! İyi günde, kötü günde, örgütünüz yanınızda.
29.07.2013
Ömer KIYAK
Hangi mesele doğru dürüst yürüyor ki kimin hakkı doğru dürüst veriliyor adaletin olmadığı yerde, ne sendika kalır ne demokrasi nede insan hakları şimdi bütün bu haksızlıklara direnme zamanıdır.Ve sandıkta çözülür netice uyuyan halkımızda uykudan uyanmalıdır.Şiirinizi kutluyorum.Ve başarılarda dilerim.Yunus diyarından selamlar.