antik bir konsolun gözyaşında saklı fosilleşen kertenkelenin çarpık omurgası lavanta kokusu uçmamış dantelâ örtü saksı dolusu demir bilyeler köhne dükkanın ar-sızısı
ay ışığı… paslı anahtar
tozlu raflarda geçmişin saklı izleri toprak piponun kırık ucundaki isli gölge ve siyah ferforjeli demir karyola bir köşeye itilmiş tahta askılık bakır tencereler, gümüş sini neden yorgunsunuz neden üzgün ayak sesleriniz
yalnızlık mı yoksa belinize kuşak bağlayan hüzün mü? çok acıtır sine-i sad pârenizi
ah!... sağır duvarlar karanlığın gardiyanı kapı gıcırtısı siz söyleyin sırrı kabarmış aynalar karabasan ateşi mi bu çığlık
bu ekmek teknesi ya bu yaşlı ihtiyar mutlu etmez mi sizi uzun gri saçlarında yalpalayan perişanlığı yuvarlak gözlükleri, tosbağa göbeğini es geçin nasırlı ellerindeki baba şefkati sıcak tutmaz mı yuvanızı
her gün kalabalıklaşan tenhalığınızı örtmez mi yırtık perdeler gidenler gitti de… yenileri gelmez mi? hiç rağbet, hiç umut yok mu? nur yağmaz mı? bu sokağa bu çarşıya
(c) Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve/veya temsilcilerine aittir.
Şiirlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur.
ESKİYEN ESKİCİ şiirine yorum yap
Okuduğunuz şiir ile ilgili düşüncelerinizi diğer okuyucular ile paylaşmak ister misiniz?
ESKİYEN ESKİCİ şiirine yorum yapabilmek için üye olmalısınız.
antik bir konsolun gözyaşında saklı fosilleşen kertenkelenin çarpık omurgası lavanta kokusu uçmamış dantelâ örtü saksı dolusu demir bilyeler köhne dükkanın ar-sızısı
ay ışığı… paslı anahtar
tozlu raflarda geçmişin saklı izleri toprak piponun kırık ucundaki isli gölge ve siyah ferforjeli demir karyola bir köşeye itilmiş tahta askılık bakır tencereler, gümüş sini neden yorgunsunuz neden üzgün ayak sesleriniz
yalnızlık mı yoksa belinize kuşak bağlayan hüzün mü? çok acıtır sine-i sad pârenizi
ah!... sağır duvarlar karanlığın gardiyanı kapı gıcırtısı siz söyleyin sırrı kabarmış aynalar karabasan ateşi mi bu çığlık
bu ekmek teknesi ya bu yaşlı ihtiyar mutlu etmez mi sizi uzun gri saçlarında yalpalayan perişanlığı yuvarlak gözlükleri, tosbağa göbeğini es geçin nasırlı ellerindeki baba şefkati sıcak tutmaz mı yuvanızı
her gün kalabalıklaşan tenhalığınızı örtmez mi yırtık perdeler gidenler gitti de… yenileri gelmez mi? hiç rağbet, hiç umut yok mu? nur yağmaz mı? bu sokağa bu çarşıya
bir arkadaşımı anımsadım eski ayakkabıları onarırdı boş geçen zamana renkti duvarında asılı bağlama değişik yörelerde çalışan okuyan arkadaşlarla buluşma yeri
Önce ekmekler bozuldu'' sonra başka şeyler geldi arkasından. Oktay Akbalın çok sevdiğim bir kitabının adıdır bu söz. Katılmamak olası değil. Eskimeye yüz tuttukça yitirdiğimiz ne güzel değerlerimiz var dedim okudukça . Hoş bir ironi. Güzel bir yürek işçiliği. Beğeniyle paylaştım ben de
fosilleşen kertenkelenin çarpık omurgası
lavanta kokusu uçmamış dantelâ örtü
saksı dolusu demir bilyeler
köhne dükkanın ar-sızısı
ay ışığı… paslı anahtar
tozlu raflarda geçmişin saklı izleri
toprak piponun kırık ucundaki isli gölge
ve siyah ferforjeli demir karyola
bir köşeye itilmiş tahta askılık
bakır tencereler, gümüş sini
neden yorgunsunuz
neden üzgün ayak sesleriniz
yalnızlık mı
yoksa belinize kuşak bağlayan hüzün mü?
çok acıtır sine-i sad pârenizi
ah!... sağır duvarlar
karanlığın gardiyanı kapı gıcırtısı
siz söyleyin sırrı kabarmış aynalar
karabasan ateşi mi bu çığlık
bu ekmek teknesi
ya bu yaşlı ihtiyar
mutlu etmez mi sizi
uzun gri saçlarında yalpalayan perişanlığı
yuvarlak gözlükleri, tosbağa göbeğini es geçin
nasırlı ellerindeki baba şefkati
sıcak tutmaz mı yuvanızı
her gün kalabalıklaşan tenhalığınızı
örtmez mi yırtık perdeler
gidenler gitti de…
yenileri gelmez mi?
hiç rağbet, hiç umut yok mu?
nur yağmaz mı?
bu sokağa
bu çarşıya
söylesene eskici…
.
Agzına, yüreğine sağlık.
Harika bir şiir.
Selamlar, saygılar...