DÖRT MEVSİM AŞK
-Sonbahar-
Bir yapraktım önce Sonbaharda sararmış hafifçe Tepeden Ankara’yı seyre dalmıştım Uçup gitme özlemiyle yanmıştım Bir yanda kırık dökük gecekondular Ellerinde sapan avcı çocuklar Diğer yanda özgürlük var Derken bir rüzgâr Esti Kopardı, aldı beni Önce yükseldim göklere Ve yöneldim bilmediğim memleketlere Ben hep armut görmüştüm ağaçta Ve bir kavak vardı yalnız yanında Şimdi başka ağaç, toprak, insanlar Kucak açmış bekleyen nice güzellikler var Kapıldığım rüzgârla gezdim bir sürü diyor Kiraz ağaçları gördüm, kıpkırmızı kirazlar Ve erikler, kaysılar bin bir türlü böcekler Ve elbette çiçekler Çeşit çeşit toprak gördüm her yerde Sahilde, çölde, dağda, derede -Kış- Ve sonra kesildi aniden rüzgârım Sona erdi sonbaharım Yeryüzüne indim süzülerek yavaş yavaş Ve süründü bedenim yerlerde dağ taş Kimi zaman ezildim ayaklar altında Sonsuzluk sandığım şey sonum oldu aslında İşte doğa diyor ki: "Bitti şimdi yoldaşlık" Ve istikbalde kış görünüyor artık Karıncalar bedenimle kışladı. Ve merasim başladı; Çamurlarla yıkandım önce Nefes kesen soğuk asıl işkence… Kış beyaz kefeni giydirdi Vücudu toprağa değdirdi Ve toprak içine aldı beni Parça parça etti, çürüttü bedeni Çeşit çeşit mahlûkatla uğraştım Zerre zerre kâinata karıştım Çok dolaştım ve toprakta yatıştım Toprak oldum, yadırgadım ya... alıştım -İlkbahar- İlkbaharda tohum düştü içime O da benim gibi daldan ayrılmış zerre Vücudumda besledim büyüttüm Bana ait ne varsa, içlerinde yürüttüm Fakat içime sığmadı bedeni yırttı Bir fidan oldu da dışarı çıktı Kökü bende özü çimende bir gül fidanı Ben de süzüldüm içine oldum dikeni -Yaz- Yaz geldi Tek düşman böcekler dostumuz yeldi Güneşle beslendik günlerce Ve gülüme ay vururdu her gece Her yağmurda su içtik kana kana Tohumlar bıraktık köklü vatana Ummadığım anda geldi ayrılma vakti Aşk oldu ayıran gülle dikeni Aldılar gülümü bir bukete koydular Ellere batmasın diye beni ondan yoldular Seveni sevdiğinden ayırıp sevdiklerine sundular Gülü dikenden ayırınca sanki adam oldular. Fuad Yerlitaş / Kasım 2005 |