Şafağa Ağıt
Yine şafağı uyandırdım uykusundan
Kuşlar korosuydu çalan aralıksız Gözlerimi uykuya susturduğum bir gece daha bitti Nefes alıyorum hala Varım ve hâlâ ağlamıyorum Uzaklığın laleleri salınır düşüncelerimde Meltemler bazı fırtınalaşır, bazı suskun Meçhul bir yokluğa sarılmış yüreğim Boşluğu bekleyiş var Boşluğa kaçış Her yudum bir çöl Ve ölümüne susmak bu çölde Ve ölümüne susamak bir sevgiliye Hayat, boyun bükmekmiş çaresizliğe Düzeltmeye çalışmakmış yarını Keşkelerle, pişmanlıklarla uyandırmakmış sabahı Yenilerine uyumak ve Şarkılarla ah çekmek, şiirlerle dertleşmek Hayalleri notalara yüklemekmiş hayat Olmuşları itip elinin tersiyle Olmamışları toplamaya çalışmakmış Geç oldu lakin anladım Ölünceye kadar damlatmakmış Doğarken başlayan gözyaşını Cazibe bir çift göze sığarmış Bir tebessümdeymiş bütün sır Dildeymiş Şirin’in dudakları Aslı’nın gözleri Leyla’nın sözleri hep gülümsemiş Ferhat bu yüzden dağlara savaş açmış Kerem yanmış Mecnun çöllere kaçmış Hepsi de gözyaşıyla tanışmış Bir haller var yine bende Üst üste biniyor uykusuz geceler Gel de taşı ey yüreğim Gel de taşı Bir kez de yaşa şu şafağı Ağıt yakmayı bırak Ferhat ol, Kerem ol, Mecnun ol Yaşamış ol yeter ki Varsın ağlayarak |