Bekri Mustafa’ya selam söyleyin…Şiirin hikayesini görmek için tıklayın Güne getirilen şiirler diğerlerine nazaran daha çok okunuyor.
Bu vesile ile hoşuma giden bir yazı ve şiiri de hikaye kısmına ekledim. Seçici kurula teşekkür etmek gerekiyor mu tam emin değilim.Okunma sayımız artacağı için belki de teşekkür etmeliyim. Teşekkür ediyorum. (Kendi şiirlerimi tam şiir olarak göremiyorum bir türlü. Ya yarımdır, ya eksiktir çoğu. Bu şiirin de öyle bir mimari planı yok.. İlham ile geldi, yazıldı.) Çünkü şiirler ne eleştiriliyor ne de tahlil ediliyor genelde. Bir ara seçici kurulun açıklamasını talep ettim bir yazıyla ama destek görmedi. Bu sefer yönetimimizden şunu istesem olur mu? Seçici kurul gibi bir kurul oluşturulsun ve bu kurul güne düşen şiirleri eleştirsin, tahlil etsin. Hiç olmazsa belli bir süre...Bu eleştiri ve tahlilleri okudukça benim gibi çırak-kalfa arası kalemler şiiri ilmi ve mimari boyutuyla daha güzel öğrenir hem.Yönetim bu eleştiri ve tahlil kurulunu da gizli tutabilir. Belki de bu gizlilikler nahoş tartışma ve tarafgirliklerin oluşmaması için elzemdir. Böyle olunca işin açığı kuru kuruya güne düşmenin de, dostların muhabbeti olmasa şiir yazmanın da bir kıymeti harbiyesi olmuyor ki.. Hasılı; okuyan ve değer verip olumlu ve olumsuz yorum/eleştiri yazan kalemlere en kalbi selam ve muhabbetlerimi sunarım. **** Sopası Uzun Olanın… Üniversiteden bana miras kalan, kulağıma bir küpeydi yukarıdaki başlık ve başlığın devamı. Okuma Yazma Öğretimi ile Halk Edebiyatı dersimize girerdi Yılmaz Önay Hocam. İlk ve tek ondan duymuştum bu sözü. Gerçi orjinal söyleyişi biraz farklıydı. Ben söz sahibine belki haksızlık olacak ama kullandığı bu sözü genelleştirerek kullanma ihtiyacı hissettim. Mana itibarı ile de genelleştirilecek bir söz bence. Neydi başlık? ” Sopası uzun olanın…” Sopa ilişkili tespiti ve mülahazaları ilk önce garip ve ilginç gelmişti biz öğrencilerine. Daha sonra izahatı ve aramızda münazarası yapılınca bu söz bizde fener niteliğinde veciz bir söz olarak belleğimize kazınmış oldu. Malumunuz sopadan kasıt “sulh ile uslanmayanı etmeli tekdir, tekdir ile uslanmanın da hakkı kötektir” kabilinden terbiye(!) ve ıslah gereci, hasmını sindirme aracı ve nufüz ( söz sahibi olma ve hâkimiyet sağlama) vesilesi olarak algılar ve yorumlarız. Tabi başka anlamları da kapsayacak genişliğe havi (uygun) bir içeriği var ancak fazla yer tutmasın burada şimdi yazmayalım. Siz tahmin edersiniz hangi geniş ve derin anlamlara geldiğini. Sopa üzerinden devam edeyim yine. Sopanın gücü ve gösterdiği etki de elinde tutana göre değişir. Mesela şimdi ben elime bir sopa alsam kim tırsar ki? Sopayı elimden alırlar da diğer kısalığımla boy ölçüştürür, dalga bile geçerler siz de gülersiniz. Ama şöyle dayı birinin elinde, eşrafı ve takımı yerli yerinde bir sopanın etkisinin artık ne olduğunu tahayyül edebilirsiniz. Öyle ki sopasının gölgesi bile yeter. Bir adım ileri gideyim kamusal düzenimiz bile onu gölgesinde işler durur. Sopalar çeşitlilik, boy, ebatları ve kullanım şekli bakımından farklılıklar gösterse de verdiği hizmet karşısında aldığı sonuçlar oldukça başarılıdır. Örneğini duymak istemeyecek kadar boldur muhakkak bizim de bir tarafta illa izi vardır. Kafamızda, belimizde ya da en azından yüreğimizde. Sopayı hakkı ile kullanmayı bilen de (!) toplumda etkin, yetkindir hali ile. Eller, kalpler üzerine temenna ederek bu hakkı saygın bir el etek edası ile de takdim eder yani. Gelin görün ki Yılmaz Hocam, sopası uzun olana bir şerh koydu ve dedi ki: ” Sopanın uzunluğu nispetinde bir kısalık var ki o da insanlık.” dedi. Gelin buradan yak şimdi. “Bir kimsenin sopası ne kadar uzunsa, insanlığı o kadar kısadır.” Özetle. Sopa uzun, insanlık kısa- sopa kısa insanlık uzun denklemi üzerinde siz bir zihin jimnastiği, bir beyin fırtınası yapın isterseniz. Doğru mu hakikaten? Veysel KOŞAR ************** Şaka yaptım Bugün başka doruktan, değişik karşıları, Yeri göğü bir ettim, seyrettim çarşıları, Bakışlarım değişti, bulanıklık duruldu, Söndürüldü cehennem, Cennet baştan kuruldu. İçimde bir çocuk var, benden daha derinde, En tatlı tebessümle, sanki bayram yerinde. Gördüğüm manzaralar, gözümü kamaştırdı, Sevda sahillerine, kalbimi yanaştırdı, Dün dikenli bu yerler, çiçeklere bürünmüş, Her taraf rengârenk, rayihalar sürünmüş. Caddeler pırıl pırıl, trafikte düzen var, Bunca insan selinde, ne üzülen üzen var. Gönüllüler gönülde, kutlu devrim yapalı, Mahpushane yıkılmış, adliyeler kapalı. Hakim savcı gardiyan, avukat işsiz kalmış, Helal olsun yinede, devletten maaş almış. Görülmez oldu artık, mafyanın ayak izi, Kimse yasal haraca, bağlamaz oldu bizi. Esnaf tüccar insaflı, üstelik kanatkar, İşinde hile yapmaz, erdemli zanaatkar. Sosyal denge kurulmuş, zengin fakir hepsi bir, Saygı sevgi yeşermiş, kalmamış gurur kibir. İnsanlığın değeri, insanlarca bilinmiş, Kötülükler kaybolmuş, lügatlerden silinmiş, Sevgiler yağmur gibi, merhametler sıcacık, Kalpten kalbe yolların, mesafesi kısacık. Büyüklerde şefkat var, küçükler de saygılı, Hiç kimse göremedim, endişeli kaygılı. Herkes inançta özgür, fikrini açık söyler, Birbirinden medeni, şehir, kasaba köyler. Eğitimler muntazam, derslikler onar kişi, Uzmanların elinde, doğrultmuşlar her işi. İlim ilimden öte, teknoloji hız kesmez, Gayret rüzgârı coşmuş, dönüp tersine esmez. Hastanede hastalar, itilip kakılmıyor, Tüm hizmetler kusursuz, hor gözle bakılmıyor. Ne şikâyet eden var, ne halinden yakınan, Toplum güven içinde, kimse yok ki sakınan. Komşular komşusunu, aileden sayıyor, Gözlerdeki pırıltı, güzellikler yayıyor, Tüm uluslar bir vücut, birbirine hizmette, Fertler payına razı, güler yüzlü elbette. Asalak hiç kimse yok, İnsanlar üretiyor, Hırs ihtiras kalmamış, dengeli tüketiyor. İşçi patron el ele, amir memur bir olmuş, Kadın erkek mutlular, evlere huzur dolmuş. Irk ayrımı kalmamış, dünya tek bir aile, Nasıl hayran kalmayım? Fiillerle faile. Devlet gerçekten baba, iktidarlar muktedir, Vatandaşlar kuş gibi, bir tüy kadar yüktedir. Muhalefet dengeli, fikirler üretiyor, Hak ve hukuktan yana, tavrıyla diretiyor. Silahlar yok edilmiş, tüm dünyada barış var, Kalleşlik unutulmuş, kardeşlikte yarış var. Ben dünkü renkleri, bu gün bir yana attım, Hayalimi süsleyip, pembe tonları kattım. Cennet oldu her taraf, mihnet ortadan kalktı, İftiracı yaralı, yalandan ışık yaktı. 25.10.2010...Mustafa Yaralı Derviş Yunus sen ol , Molla Kâsım ben. Bekri Mustafa’ya selam söyleyin… Şems-i Tebrizi’yiz, Mevlana’yız biz. Bekri Mustafa’ya selam söyleyin… Gelsin öğüt versin, çıksın hutbeye. Nâm salmak kolaydır şehire, köye. Sözden anlamazsak üflesin neye. Bekri Mustafa’ya selam söyleyin… Köroğlu’na Hoylu, Dertli’ye Kadı, Ne Eşrefoğlu’yuz, ne Hasan Dede, El birlik yenildik biz Viyana’da, Bekri Mustafa’ya selam söyleyin… Gelsin öğüt versin, çıksın hutbeye. Nâm salmak kolaydır şehire, köye. Sözden anlamazsak üflesin neye. Bekri Mustafa’ya selam söyleyin… Karacaoğlan’a Elif ararız. Bulursak everir, yuva kurarız. Hem Dadaloğlu’na mühür veririz. Bekri Mustafa’ya selam söyleyin… Gelsin öğüt versin, çıksın hutbeye. Nâm salmak kolaydır şehire, köye. Sözden anlamazsak üflesin neye. Bekri Mustafa’ya selam söyleyin… Avni’nin mirası Tuna’ya akın... Taşlıcalı sürgün, Muhibbi yakın... Genç Osman’ca koşun Bağdat’a bakın... Bekri Mustafa’ya selam söyleyin… Gelsin öğüt versin, çıksın hutbeye. Nâm salmak kolaydır şehire, köye. Sözden anlamazsak üflesin neye. Bekri Mustafa’ya selam söyleyin… "Güne getirilen şiirler diğerlerine nazaran daha çok okunuyor. Bu vesile ile hoşuma giden bir yazı ve şiiri de hikaye kısmına ekledim. Seçici kurula teşekkür etmek gerekiyor mu tam emin değilim.Okunma sayımız artacağı için belki de teşekkür etmeliyim. Teşekkür ediyorum. (Kendi şiirlerimi tam şiir olarak göremiyorum bir türlü. Ya yarımdır, ya eksiktir çoğu. Bu şiirin de öyle bir mimari planı yok.. İlham ile geldi, yazıldı.) Çünkü şiirler ne eleştiriliyor ne de tahlil ediliyor genelde. Bir ara seçici kurulun açıklamasını talep ettim bir yazıyla ama destek görmedi. Bu sefer yönetimimizden şunu istesem olur mu? Seçici kurul gibi bir kurul oluşturulsun ve bu kurul güne düşen şiirleri eleştirsin, tahlil etsin. Hiç olmazsa belli bir süre...Bu eleştiri ve tahlilleri okudukça benim gibi çırak-kalfa arası kalemler şiiri ilmi ve mimari boyutuyla daha güzel öğrenir hem.Yönetim bu eleştiri ve tahlil kurulunu da gizli tutabilir. Belki de bu gizlilikler nahoş tartışma ve tarafgirliklerin oluşmaması için elzemdir. Böyle olunca işin açığı kuru kuruya güne düşmenin de, dostların muhabbeti olmasa şiir yazmanın da bir kıymeti harbiyesi olmuyor ki.. Hasılı; okuyan ve değer verip olumlu ve olumsuz yorum/eleştiri yazan kalemlere en kalbi selam ve muhabbetlerimi sunarım." |
-Ya Bekri sağ elini kaldır! Bekri galonu sol eline alıp sağ elini kaldırır.
-Ya Bekri sol elini kaldır! Bekri galonu sağ eline alır sol elini kaldırır.
-Ya Bekri iki elini kaldır! Bekri galonu duvarla sırtı arasında tutar.İki elini kaldırır.
-Ya Bekri iki adım öne çık! Bekri en başından padişahını tanımıştır:
-B.k yeme Murat!Şişe kırılacak!
biçimiyle bir anlatı duydum.Ne denli doğrudur bilemem.
sağlıcakla kalın