(c) Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve/veya temsilcilerine aittir. Şiirlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur.
Belki bir piknikti Şu koca hayat Dostlarla çıkılmış garip bir piknik Hepimiz nasılda davrandık hoyrat Her şeyi, bir güzel,yedik bitirdik
Ömür çınarının dibinde çadır Dallarını yaktık ocağımızda Dans ettik, yanarken o cayır cayır Şimdi bir avuç kül,kucağımızda
Nurluydu yüzümüz,gözlerde neşe Hepimizin canı,tek tende gibi Hile yok,haset yok,yoktu endişe Afiyet olsun du,zıkımın dibi
Tenimiz beyaz dı,saçımız siyah Tek bir ritmi vardı yüreğimizin Ne sevap bilirdik,ne de bir günah Tamamı vefaydı isteğimizin
Yırtıldı mı sema,ne indi gökten? Yıldırım mı yaktı çınarımızı? O çınar nasılda yıkıldı kökten! Seller sürükledi,tüm anımızı
Şimdi bir harabe kıyısındayım Kafamda.ebabil tepemde ömer Ve üstüne düştüm,kaydı ayağım İçime devrildi koca semaver!
Adnan YEGİN
İÇERİK 1. Konu: Ömür ve Birikim.
Şairin kendi anlayışını ortaya koyan muntazam bir eseri. “Su” geriye dönmeyen, hem toprakta kaybolan hem toprağın hayat vermesine vesile kılınan, daima alçağa doğru yol bulan, “Su” deryaya koşan bir madde, önüne bent gerilmez bir güç, en muhkem enerji, “Su” toprakta ve semada devri daim edebilen bir sır… Şair, düşünmeyi unutmuş, özünü kaybetmiş ekseri çağımıza olmakla birlikte, her çağa mahsus idraksizliğe karşı insanca sorgulamanın tefekkür edebiyatını sürdüren nadide şairlerin içinde yer alır. Batı hayranlığına karşı doğu içselliğinin barındırdığı o lahuti, manevi ve derin düşünsel havayı inanç-iman merkezinde sentezler. Şairin, “Su’da Yandım..!!” demesi “Lambada titreyen alev üşüyor” denmesinin başka bir ifadesi. Aynı toprakta neşvü nema bulmuş iklimlerin, özge rüzgarların getirdiği nefese ses olmasıdır.
2. İzlek: İsyansal sorgulamalara tasavvufi cevaplar veren doğu zekasının parıldayan güneşinde yol alınmasına el verilmesini talep etmektedir. Eğer ki bedenden ruhu çıkarırsak geriye taştan ve odundan farksız bir madde kalacağı için, ruhsuz ve maneviyatsız bir yaşamın, aşk yörüngesinde razı olmakta zorlandığı korku ve acıyla birlikte, dağların bile çekmekten çekindiği mukaddes yükün taşıyıcısı olan insanın asli vazifesine dönmesini beklemektedir. Ve insan yolculuğunda insanlara yardım etmeyi talim eder.
3. Düşünce: Şiir, duygu ve düşünce sütunlarının arasına özenle ve ölçüyle yerleştirilmiş bir tabiat merdivenine benziyor. Eserde, iki duygu ve iki düşünce üzerine şekillenen bir tabiat şiir görülmektedir.
a. Ömürlük duygu ve düşünce:
Eser, insanın doğumundan ölümüne geçirdiği evreleri sanki harmanlar gibi, bir günlük piknikte yaşanılanları aktaran bir şiirdir. Şiir, zıt kutuplara yer vermeden sadece kendine ait insanların yaşayışını anlatmaktadır. Her ne kadar zıt kutuplara yer verilmese de, keşke yapmasaydık dediği ve pişmanlıkla birlikte kadere boyun eğenleri işaret etmektedir. “Dost” bu şiirde, hem aile, hem arkadaş çevresi hem de bir milleti içermektedir. Sıcak ve samimi bir paylaşımın gerçekleştiği bu bir bakıma mahrem çevrenin ömrü yine bu çevrede hem tekil hem de çoğul yapılan hataların sorgulamasıdır. Şiirdeki benden ziyade bizliğin tezahürü, kültürün bizlik üzerine kurulu olmasındandır. Çünkü benlik üzerine bir kültür ve düşünce iklimi kurulamaz. Benlik, bizliğin öz parçasıdır, aynı ailenin toplumun özü olduğu gibi. Bir bakıma da ben deyip bencilleşenlerin ne kadar çürük bir temele ömür kurduğunu göstermektedir. Fakat şairin kendi beni her şeyin farkında olan bir idrakin ışığında bizliğin önemine dikkat çekmektedir. Şiir, benin özgürlüğü savunmakla birlikte, bizlik ahenginin mecburi olduğunu fısıldamaktadır. “Çınar” burada bir şeyh, hakan veya hatun, bir lider, bir baba, bir anne veya bir ağabeyin yanında kendidir insanın. Kendine emanet edilenlerin sorumluluğu taşıyan gönül direği. Bir ömürde beni her kılıkta hayal eden şair, bir ömürde yapılan hataların yüzünden yanmaktadır. Fakat bu öyle bir tasavvufi yanmaktır ki ne dumanı çıkar, ne de kokusu duyulur.
b. Tarihsel duygu ve düşünce:
Tarihi yolculuk kelimelerin, hecelerin, harflerin içine gizlenmiştir. Hem Asya, hem Ön Asya dediğimiz Anadolu mendili-kilimi-örtüsünde görülmeyen ipliklerin tutanaklığı kendini hissettirir. Coğrafyamıza iki büyük medeniyet kurmuş Selçuklu ve Osmanlının nakşı işlenmiştir. Şiirde Osmanlı medeniyeti belirgin olsa da yine de sanki birbirini takip eden aynı tek bir medeniyetten bahsedilmektedir. Ki buna Türk medeniyeti denmektedir. Ve bu medeniyetin coğrafyasında etkilendiği kültürlerin etkisi şiirin nakşının en belirgin renkleridir. Şiirdeki kıtalar sanki derya dalgası gibi sizi bir alıp bir götürmede. İ İlk kıta bir özetin, ikinci kıta ise yapılan hataların, son kıta ise geldiği son beyanıdır şiirin. Üçüncü ve dördüncü kıtalar medeniyetin kuruluş ve yükselişinde milletin hem kendisi hem de yakın çevresiyle nasıl ahenkle yaşadığını, iç içe geçtiğini göstermektedir. Beşinci kıta ise Fetret devrine neden girildiğinin hayretidir. Ve Fetretten sonra bir daha kendini bulamamış bir medeniyetin. Tarihte bu medeniyetin iki tarihi hayrete şayandır. Birinci tarih 1402 Ankara Şavaşı, ikinci tarih ise 1453 Costantiniyyenin fethi. Koca bir tarih ele alındığında bu iki tarih arasındaki 49 yıl gibi, insanların farkına vararak yaşadığı dünya yaşamının bir ortalamasıdır.Gençlik ve ihtiyarlık devresini çıkardığımızda geriye bilerek, görerek ve duyarak yaşanılan bir ömür kalır.
4. Olay: Şiirde bir olay değil birbirini takip eden olayların bir serancamı, neden-niçin sorgusu vardır. 5. Varlık:
Çınar, çadır, dal, ocak, avuç kül ,kucak,yüz, göz,ten, beyaz, siyah,sema, gök,yıldırım,kök,sel, harabe, kafa, ebabil, tepe, ayak ve semaver gibi somut ve isim;
Şey, güzel, neşe, can,hile, haset, endişe, sevap, günah, vefa, istek, anı, gibi soyut ve isim;
Piknik, yeyip bitirmek, hoyrat, çayır çayır, dans ettik, tek bir ritim gibi somut isim ve fiil olay;
Aynı zamanda dost, çınar, dal, ocak, avuç, kuçak, nur, sema, yıldırım, semaver mecaz;
Yıldırım, ocak, Ömer, Ebabil semaver gibi hem mecaz hem de asıl; görüntülü kelimelerden ahenkle örülmüştür.
6. Duygu: tasavvufi ve felsefi düşüncenin gönülde yoğrulmasıyla çok güzel bir çağrışıma dönüşmüştür.
7. Görüntü: Şiir soyut görüntünün bir resmidir. Şiirdeki asıl renkler değil sadece bu dünyaya yansıyan gölgeleri anlatılmıştır. Şiirde tasavvuf ikliminin rüzgarları, akıl sorgulamasıyla birlikte bir bahar ve güz sabahındaki o sıcak-soğuk, neşe-hüzün arasındaki gel gitleri anlatmaktadır.Havf ve reca ikliminin yanında bir pişmanlık ertesi çayır çayır yanmak ise şiirin hem aşk hem de ceza boyutlu enfes bir şeklidir.
*“Belki bir piknikti….garip bir piknik”
Gördüğünden emin olamamakla birlikte, gördüğünün yine emin olamadığı şeyin olması. Dünya hayatı piknik gibi değil mi diyen soran şair, yine cevabını kendi vererek “garip bir piknik” demektedir. Bir öğretmen edasıyla okurlarına yaklaşmaktadır.
*“Her şeyi, bir güzel,yedik bitirdik”
Piknik neşe yeridir, insanın sevdikleri ve sevenleriyle birlikte hem nefsi hem de ruhani olarak doyuma erişmesinin yeri. Medeniyet tarihi açısından da meydana gelen savaşlar ve iç çekişlerden bahsedilmektedir.
*Şiirdeki iç çekişi, hatayı, hüznü “nasılda” “hoyrat” kelimeleriyle pişmanlıkla anlatılmaktadır.
“Dost” ile yanında olanlardan hatta kendinden başlayarak en dar daireden en geniş daireye, benlikten, yardan, tüm insanlığın anlatılmasıdır.
• Ömür çınarının dibinde çadır Dallarını yaktık ocağımızda Dans ettik, yanarken o cayır cayır Şimdi bir avuç kül,kucağımızda
Çınar bir ömrü ifade ettiği gibi, yukarıda açıkladığımız kendine emanet edilenlerin emanetçiliğini de barındırmaktadır. Ve bu emanete sahip çıkılmayışını, o çınardan nasıl beslendiğimizi, o acı çekerken diğerlerinin nasıl eğlendiğini ve en son olarak da geriye kalanın sadece bir tahiyyat anı ve hayali ölçüsünde avucumuzda, kucağımızda kalanın derin pişmanlığını anlatmaktadır. Çınar etrafında örgülenen ikinci kıta mecaz ve teşbih sanatının en güzel örneklerindendir.
*Hepimizin canı,tek tende gibi *Hile yok,haset yok,yoktu endişe
Herkesin herkesi düşündüğü, kimsenin kimseye kötülük ve garez beslemediğini hem toplumsal hem de bedeni organlar nispetindedir. Bedeni organ ve uzuvların canı kalpte gizlenmiş tektir, hiç biri diğerine karşı bir yanlış ve kötülük yapmaz. Her organ kendi görevini ve haddini bilir. Bir devlet-medeniyet için de bunun böyle olması gerekir. Kimse çevresinden sokağından başlayarak ülkesini paylaşanlardan şüphe ve endişe duyup çekmemelidir.
*Afiyet olsun du,zıkımın dibi
Burada ifade edilen ise benin özgürlüğünün diğerlerini asla rahatsız etmemesidir. Zıkkımın dibi ki içkiyi mecazlar, kişi sarhoş olacaksa bile kendine yitirmeden ölçülü içmenin adabını unutmamalıdır. Bu halinden dolayı kendine seslenenlerin “afiyet olsun” demesini anlayabilmeli ve kimin kendisine afiyet dilediğinin farkında olmalıdır.
*Ne sevap bilirdik,ne de bir günah *Tamamı vefaydı isteğimizin
Bu iki mısradaki aşk tasavvufunun, dervişane bir ifadesi görmekteyiz. Biz öyle bir insandık veya insanlardık ki her halimiz rıza istikametindeydi. Bu nedenle ve sadece bu halimiz ihlasından dolayı biz cennet ve cehennem düşüncesini terk ettik. Biz zorla ve istemeden geldiğimiz bu dünya da bile Rabbimizi öyle bir kabullendik ki tek istediğimiz ise sadece bir vefadır. Bu vefada sadece rızasını kazanmak, ve daha çok tanımak cihetiyledir Rabbimizi. Sınırlı olan insanın Rabbin vefasıyla daha çok anlama ve bilme, bunlar gerçekleştikçe de hayret ve hayranlığının artması istenilmekedir.
Biz ki haddimi aştık, şımardık ve kan döktük. Sanki semanın ardında gizlenen gazabı çekmek için didindik durduk. Ve bir anda her şeyimizi kaybettik, insan olmanın şerefini. Tüm hayatımız, hayatımızdaki aheng devrildi, seller sürükledi bizi bir bilinmeyene. Artık ne sesimizi duyan var, ne de bir el uzatan. Ne anımız kaldı, ne de meydana gelebilecek anılarımız.
*Şimdi bir harabe kıyısındayım *Kafamda.ebabil tepemde ömer *Ve üstüne düştüm,kaydı ayağım *İçime devrildi koca semaver!
Artık cehennem harabesinin bir varlığıyım. Tepemde gazap kuşları, üzerimde Hakkın adaleti tecelli etmeden. Rabbim bize her şeyi vermişkenve doğru yolu göstermişken biz kendimize zulmettik, bize verilenlere ihanet edercesine onları hem kötülük için kullandık. Ve artık içten içe yanmadayım. Ve bu ateş hiç sönmeyecek. Bu ızdırap hiç bitmeyecek.
8. Anlam aktarımı ve çoğaltma
Şiirde anlam aktarımının en bariz şekli: Yıldırım, Çınar ve kökten yıkılıştır.
II. ŞEKİL Nazım Şekli: Şiir, dörtlüklerden kuruludur. Çapraz kafiyelidir.
III. DİL VE ÜSLÛP
a. Dil: Sadedir.
b. Üslûp: Şiirde belirgin olan tasavvufi anlatım ve dervişane sorgulamalar görülüyor. Şairin hem güzelliğin hem de çirkinliğin neden ve sonuçlarını çok güzel aktarmıştır. Şiir azap ile bitirilse de, anlam akışından sen iyi, iyilik yaparsan azaba değil rahmet ve merhametin vuslatına kavuşursun tahlil edilmektedir. Şiirdeki samimi duygular ihtilafa meydan vermemektedir. Her şey olduğu gibi aktarılmış aşırı bir mübalağa yapılmamıştır. Şair hem benliğiyle, hem de benliğini bizlikte görerek her ikisini de aktarmıştır. Hem kendi hem de tarihiyle ilgili olguları gayet güzel anlatmış ve sorgulamıştır.
IV. AHENK
1. Ses Tekrarları: Kafiye çeşitleri şöyle:
-Tam kafiye: “hayat-hoyrat”, “piknik-yedik bitirdik”, “çadır-çayır”, “neşe-endişe”, ”siyah-günah”, “yüreğimizin-isteğimizin”, “gökten-kökten”, “ömer-semaver” -Zengin kafiye: “gibi-dibi”, “ocak-kucak” -Redif: en barizleri: “çınarımızı-anımızı” “kıyısındayım-ayağım” 2. Ses ve vurgu: Şair benlikten ziyade bizliği anlattığı için birinci çoğul şahış eklerini olan -iz –k’yı sıklıkla kullanmıştır. 3. Ses dalgalanması: Vezin: 6+5’li hece ölçüsüdür.
******** sürçi lisan ve hatalarımız için kusura bakılmaması dileğiyle... beni derinden etkileyen bir şiirdi hocam. selam ve saygılarımla.
son kıtada "harabe" kelimesini yanlış yorumladığımı farkettirdiğiniz için müteşekkirim. "harabe" yi "cehennem" değil de "kalp" olarak yeniden ele almamız elzem oldu.
*Şimdi bir harabe kıyısındayım *Kafamda.ebabil tepemde ömer *Ve üstüne düştüm,kaydı ayağım *İçime devrildi koca semaver!
Sürüklendiğim yerde bir harabe gibi karşıladı kalbim beni. İlahi azabı simgeleyen Ebabil’ler görevlerini yerine getirmenin huzuruyla seyretmede gözlerimle beni. Bu durumda Ömer eliyle adilane tartısını koydu önüme ve beni benimle baş başa bıraktı. çıktım. Kefelere taksim ettim doğru ve eğrimi, eğriler ağır basınca bakışlarım nemlendi, pişmanlığım ziyadeye ulaştı, mecnuna döndüm. Kendimin üstüne düştüm. Bu da bir ilahi tecelliydi, Rabbim beni yine nefsimle bir savaşa hazırlamıştı. Ömür boyunca ötelerden habersiz geçirdiğim vakitlerin piknik aleminde keyfini sürerken dünyanın, dünyanın mağmasını ve pikniğin ana maddesini rezmeden semaverdi kalbime devrilen. Şimdi ise bana düşen sebepler aleminde deryaya koşa koşa, koşuşta tövbe taşlarına adımı yaza yaza, dumanı fark ettirmeden kimseye, sularımı yakmaktı. Aşk ile yanmaktır, pişmanlıkla yanmaktır. Dua dua yanmaktır. Her yangında nasılsa önce suyu çıkar maddenin, önce suyu buhurdanlık olur işte öyleydi gözyaşlarım. Kendimin tarihimin, bizlerin ve milletimin en özgesi de düşüncesizliğimin günahlarını temizlemek istiyorum gözyaşlarımla.
bu güzel şiir ayrıca teşekkür ediyorum. Allah rahmetini üstümüze çekecek hal ve dualarda buluşmak dileğiyle.. selam ve saygılarımla.
Şiir bizin ne yazdığımızdan ziyade Okurun anladığı şeydir.Ve biliyorum ki Emeğin karşılığı ter soğumadan yetişir. Hamd olsun Yetişdi. İnsan olmak için yaratılan ademin uçkuruna hapis olmasından başka hiç işi yokmuş gibi sürekli aş ve sevda şiiri yazanlar mı acaba haklı derken terimi silen ele saygımı sevgimle harmanlayıp yolladım.Allah razı olsun.
son kıtada "harabe" kelimesini yanlış yorumladığımı farkettirdiğiniz için müteşekkirim. "harabe" yi "cehennem" değil de "kalp" olarak yeniden ele almamız elzem oldu.
*Şimdi bir harabe kıyısındayım *Kafamda.ebabil tepemde ömer *Ve üstüne düştüm,kaydı ayağım *İçime devrildi koca semaver!
Sürüklendiğim yerde bir harabe gibi karşıladı kalbim beni. İlahi azabı simgeleyen Ebabil’ler görevlerini yerine getirmenin huzuruyla seyretmede gözlerimle beni. Bu durumda Ömer eliyle adilane tartısını koydu önüme ve beni benimle baş başa bıraktı. çıktım. Kefelere taksim ettim doğru ve eğrimi, eğriler ağır basınca bakışlarım nemlendi, pişmanlığım ziyadeye ulaştı, mecnuna döndüm. Kendimin üstüne düştüm. Bu da bir ilahi tecelliydi, Rabbim beni yine nefsimle bir savaşa hazırlamıştı. Ömür boyunca ötelerden habersiz geçirdiğim vakitlerin piknik aleminde keyfini sürerken dünyanın, dünyanın mağmasını ve pikniğin ana maddesini rezmeden semaverdi kalbime devrilen. Şimdi ise bana düşen sebepler aleminde deryaya koşa koşa, koşuşta tövbe taşlarına adımı yaza yaza, dumanı fark ettirmeden kimseye, sularımı yakmaktı. Aşk ile yanmaktır, pişmanlıkla yanmaktır. Dua dua yanmaktır. Her yangında nasılsa önce suyu çıkar maddenin, önce suyu buhurdanlık olur işte öyleydi gözyaşlarım. Kendimin tarihimin, bizlerin ve milletimin en özgesi de düşüncesizliğimin günahlarını temizlemek istiyorum gözyaşlarımla.
bu güzel şiir ayrıca teşekkür ediyorum. Allah rahmetini üstümüze çekecek hal ve dualarda buluşmak dileğiyle.. selam ve saygılarımla.
Şiir bizin ne yazdığımızdan ziyade Okurun anladığı şeydir.Ve biliyorum ki Emeğin karşılığı ter soğumadan yetişir. Hamd olsun Yetişdi. İnsan olmak için yaratılan ademin uçkuruna hapis olmasından başka hiç işi yokmuş gibi sürekli aş ve sevda şiiri yazanlar mı acaba haklı derken terimi silen ele saygımı sevgimle harmanlayıp yolladım.Allah razı olsun.
Artık öyle uzun uzun şiirleri ezberlemek mümkün olmuyor, ama sabaha kadar bu tek mısra dönüp durur beynimde. Baştan ayağa güzel bir şiir, lâkin bu mısra... Büyük bir pişmanlığın, koca bir ömrün özeti. Teşekkürler, Adnan Bey.
SELAMÜN ALEYKÜM ÜSTADIM SAYFANA NEZAMAN GELSEM DERSİMİ ALARAK DÖNÜYORUM DERLERYA BİR ESER BIRAKKİ SENDEN SONRADA YAŞASIN VE SENİ YAŞATSIN İŞTE AKILLARDA KALACAK YOL GÖSTERECEK BİR ESER SEVGİLER SAYGILAR HOCAM RABBİME EMANETİZ HAZANİ
Belki bir piknikti Şu koca hayat Dostlarla çıkılmış garip bir piknik Hepimiz nasılda davrandık hoyrat Her şeyi, bir güzel,yedik bitirdik
Ömür çınarının dibinde çadır Dallarını yaktık ocağımızda Dans ettik, yanarken o cayır cayır Şimdi bir avuç kül,kucağımızda
Nurluydu yüzümüz,gözlerde neşe Hepimizin canı,tek tende gibi Hile yok,haset yok,yoktu endişe Afiyet olsun du,zıkımın dibi
Tenimiz beyaz dı,saçımız siyah Tek bir ritmi vardı yüreğimizin Ne sevap bilirdik,ne de bir günah Tamamı vefaydı isteğimizin
Yırtıldı mı sema,ne indi gökten? Yıldırım mı yaktı çınarımızı? O çınar nasılda yıkıldı kökten! Seller sürükledi,tüm anımızı
Şimdi bir harabe kıyısındayım Kafamda.ebabil tepemde ömer Ve üstüne düştüm,kaydı ayağım İçime devrildi koca semaver!
Adnan YEGİN
Bu şiirin altına içimden geçen hakikatleri şöyle sindire sindire yazmak istiyorum velakin deriz ya sözümüzü sakındığımız zaman,,işte VELAKİNNNNNNNNNNN on yılda nerden nereye geldik muammalarla dolu onlarca onyıllar var eleştireceğim VELAKİNNNNNNNNNNNNNNNNNNNN itidale bu günlerde öyle ihtiyaç varki şiir özetlemiş anlayacak olanların anlamaları dileklerimle değerli şairim.hergün şiir yazmaktansa ayda bir şiir yaz böyle yaz ama.ben bu kadar yetenekli değilim..Yüreğinden öpüyorum şairim kalemiyin mürekkebi benim kanım olsun
Edebiyatdefteri.com, 2016. Bu sayfada yer alan bilgilerin her hakkı, aksi ayrıca belirtilmediği sürece Edebiyatdefteri.com'a aittir. Sitemizde yer alan şiir ve yazıların telif hakları şair ve yazarların kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Sitemiz hiç bir şekilde kâr amacı gütmemektedir ve sitemizde yer alan tüm materyaller yalnızca bilgilendirme ve eğitim amacıyla sunulmaktadır.
Sitemizde yer alan şiirler, öyküler ve diğer eserlerin telif hakları yazarların kendilerine veya yetki verdikleri kişilere aittir. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. Ayrıca sitemiz Telif Hakları kanuna göre korunmaktadır. Herhangi bir özelliğinin kısmende olsa kullanılması ya da kopyalanması suçtur.