hani susardın hep...
kısılı gözlerin sarardı kırgın vede utanmaz düşlerimi
anlının derin çizgileri ağlardı kesişmeyen yollarıma ben konuşurken bile susardın gözlerin gözlerimde buluştuğunda kendini rüzgarda yitirmiş kanatları kırpışırdı martının başın sol yanına düşerdi, gör dercesine... yine susardın bense sana susardım, kana kana susardım, kanaya kanaya susardım dudaklarımda biriken zaruri acızliğine. adını alır yanıma kadeh kaldırırdım gecede suyu yırtan balıkçı teknelerine ve aya ve yıldıza.. dudaklarıma değdiremez kırardım kadehimi kırardı zaman zaman sesim sessizliğini, bilirdin.... ne kadehe ne sessizliğine ne de sanaydı kırgınlığım sensizliğeydi .. Nalet akşamın beşineydi sabahın altısınaydı karşı koyamasamda kader denen illeteydi. sevdam, terki diyar korkusunda ürperirdi her arkandan bakışımda bazen ağlarım ben, sakın kızma. yada kız! kız da gideyim senden varsa eğer bir ülke bir şehir bir köşe başı ve bir zerre gideyim. hiç bir gün gün aydın olmuyor yokluğunda düş yüreğimin içinede gör yangınımı artık en fazla bir sus payı daha veririm susmalarına bu kez öyle bir sus ki..... susamayayım sana. |