SURPRİZ!..
“EFENDİM!..” (VEYA DUA)
ŞİİR NO: 01 -- 21-EKİM-2008 Dertli insanlar içinde, "belki, en DERTLİ’si!.." SEVGİ DAĞITAN, "DÜZ İNSAN’ların; EFENDİ’si!.." *** Çiçek tarlasındaki güllerin, "en LALE’si!.." Silsileyle gelen bir NESL’in, "en son HÂLE’si!." *** Zivanesi bozulan, "insanlığın DENGE’si!.." Geçmişi soluklayan, "zamanının SİMGE’si!.." *** Yapraklar içinde, "bir TAÇ YAPRAĞI’nın DENGİ!.." GÜL’ünün, SON ÇİÇEĞİ!.. "ŞAFAĞI’nın AHENGİ!.." *** YENİ; "BİR GÜL BAHÇESİ!"nin, "ŞAKIYAN BÜLBÜL’ü!.." Umutları söndürülen, “SON NESL’in "SENBOL’ü!.." *** O, Dünya’dan kaçtıkça; Dünya, "O’na KOŞUYOR..." Kendisini; "O’NDAN SAYMAK" için, "YARIŞIYOR..." *** Ektiği FİDAN’ları; artık, “ÇINAR”a DURDU!..” Bir “ÇINAR’dan!..” Dünya’yı; “ÇINAR ORMAN’ı, SARDI!..” *** SANA kavuşmak için, hep; SEN’inle doluyum.. Ben; SEN’den bir parçayım!.. “Bununla avunurum...” *** YOL’undan gittikçe, bizi; alır, bir sarhoşluk!.. Kimi, geç anlasa da; "SEN’inle dolar, BOŞLUK!.." *** Ümidim, MİZAN’da da; "EL’in, başımda olur.." ŞEFAATİN’le, belki; bu MÜCRİM de, kurtulur. 10-12-2007. Saat 21.45 KONAK-İZMİR ** *** ** Şiirlerimize, bir dua ile başladıktan sonra, kitabın ilerleyen sayfalarına yol almaya başlarken; yolculuğumuzun kazasız belâsız geçmesi için; bizi, son durağa sağ salim götürecek olan "HAYATIN ’YOL ÇİZGİLERİ"ne uyarak ve tekrar, "Bismillah.." diyerek, hareket yönümüzü, yerimizi ve zamanımızı da belirleyerek, ÇETREFİLLİ ve ZİG-ZAG’ları çok olan, çileli yolumuza başlıyalım... Y O L Ç İ Z G İ L E R İ ŞİİR NO:02 -- 21-EKİM-2008 Hızlı giderken.. silinir, "YOL ÇİZGİLERİ.." YAVAŞLAYINCA.. görünür, çizgi renkleri. Olmasaydı, bilinmezdi; gidilen yollar... SON MERHALE’ye, sevk eden.. "YOL ÇİZGİLERİ !.." *** Dert, çile, meşakkat, acı, ızdırap, keder... ’GİZLİ BİR EL!.. ÇİZGİ’leri!.. yüzüne çizer!.. ’GÖRÜLMÜŞTÜR..’ diye, gerçek ÇİZİK’ler dizer... Sayısı, zaman’la artan... "YOL ÇİZGİLERİ !.." *** Ömür, çok hızlı geçince.. fark edilmezler, Kendini göstermedikçe, dert edilmezler, İmkânsızdır. Hiç bir yere nakledilmezler, Çoğaldıkça görünürler... "YOL ÇİZGİLERİ !.." *** KADER denen YOL’un, KİLOMETRE TAŞI’dır, Bazan rahmet, bazan korkunun.. gözyaşıdır. Nefis ve Şeytan’ın, bitmeyen savaşıdır, “YER’i ve ZAMAN’ı!..” yazar.. "YOL ÇİZGİLERİ !.." *** ARİF’’lere uyan, “DOĞRU ÇİZGİ!”yi bulur, Erken evlenenin, "YOL ÇİZGİSİ!.." çok olur. Bütün çizgilerin hepsi, mezarda kalır, Kimisi dost, kimi; düşman, "YOL ÇİZGİLERİ !.." *** DEFTER, açılınca!.. Ayna gibi, akseden.. SAĞ’dan verilmişse.. "YOL ÇİZGİSİ" raks eden. KEVSER’de, RABB’i; dolunay gibi.. seyreden, Ne büyük LÛTF’a götürür!.. "YOL ÇİZGİLERİ !.." 25-KASIM-2004. SAAT: 05:45 KONAK İZMİR ** *** ** “Balık deryada yaşar da, deryayı bilmez!” deyişinde olduğu gibi; TARİH, VAR OLDUĞUNDAN.. BU GÜNE KADAR DA, HER ÇAĞ’DA YAŞAYAN İNSANLARIN BÜYÜK ÇOĞUNLUĞU; O ÇAĞDA YAŞAYAN VE ÇAĞDAŞLARI OLAN.. VE DE O ÇAĞA MANEVİ OLARAK ’DAMGASINI (mührünü) vuran; ÇAĞLARININ DEV GAMETLERİNİ TANIMADAN; İNSAN (kul ve halife) olarak yaratıldığı halde, bir bitki gibi yaşar ve bir iz bırakmadan ölüp giderdeler de, gittikleri yer (Ahiret)de de, korkunç bir azaba, VERİLEMEYEN BİR HESABA düçar olurlar... Acaba, SİZ DE; hiç, düşündünüz mü?.. HER ÇAĞ’IN, BİR DAMGACISI VAR OLDUĞUNA GÖRE; ACABA, ’BU ÇAĞIN DAMGACISI KİM?’ VE O’NU TANIMAKLA NE KAZANIP; TANIMAMAKLA, NE KAYBETTİĞİNİZİ!.. VEYA; YEMEDEN İÇMEYE, GİYİMDEN GEZMEYE. HER ŞEYDE BİR MARKA (damga= logo) ARARIZ DA; ÇAĞINA, YARININA, MADDİ VE MANEVİ HAYATINA.. DAMGA VURABİLECEK BİRİNİ DE ARAMAYI, ONU BULUP, ONDAN FEYZ ALMAYI DA, HİÇ DÜŞÜNDÜNÜZ MÜ?.. BU MECHÛL VE ENGEBELİ YOLDA, HİÇ BİR ÇABA SARFETTİNİZ Mİ?.. MERAK EDENLERE, İŞTE “KÜÇÜK BİR İPUCU VE KULLANMAK İSTEYENLERE ŞAŞMAZ BİR PUSULA!..” “ÇAĞ, DAMGA VE DAMGACI!..” ŞİİR NO: 3 -- 21-EKİM-2008 Her yüzyıla, bir "GÖNÜL İNSANI(!) DAMGA VURUR,” Hem çağı, hem çağdaşları; O’na, "SELÂM DURUR"... O’nlar; zamanlarına "NUR ÜSTÜNE, NUR" saçar, Çağı da, çağdaşları da; O’nda, "ŞİFA(!) BULUR..." Her yüzyıl, bir “GÖNÜL İNSANI” ile anılır, Çağı da, çağdaşı da; bu, “GAMET”den sayılır; O, kötülüğü savar.. O’ndan, “SEVGİ” yayılır, Sevgiyi tadanlarsa, bu “SEVGİ ile KAVRULUR…” “ÇAĞ’da, ŞAFAKLAR’da!” Titrerler.. O’nun üstüne, Kullar gibi, melekler de, vurgundur.. sesine; Gören de, görmeyende; muhtaçtır.. “NEFES’ine!” O’na; râm olanlara, O; “bin-bir, SEFA OLUR!..” Haydi, durma; çok daha fazla, düşmeden dara, Çağ’ının saçtığı, “SEN’deki YARA”yı sara; Sen de, kendi çağına; “DAMGA VARAN”ı ara, Bulanlarsa!.. O büyük, “DAMGACI’ya SARILIR!..” O’nlar, durmaz.. “bütün gönüllere,” girmek ister, Kararmış bir kalp görünce; onu, hemen siler; Bazan da; gözyaşı ile ona, dua eder, O’nu, takip edenlerse.. “KEVSER’e.. YOL ALIR!..” ** ** ** Bu güne kadar, ’DİL’ üzerine çok şeyler söylendi ve yazıldı. Dil’e, ben de farklı bir gözle; (farklı olduğunu düşündüğüm bir pencereden) bakarak, bir takım tahliller yaptım. Siz, ne dersiniz? Benim tahlillerimi, KENDİ ANLAYIŞINIZA GÖRE YORUMLAYIP, DİL’İNİZİ BİRAZ OLSUN HESABA ÇEKEBİLİR MİSİNİZ? Bir de siz, dil’li misiniz? Yoksa, dil’siz misiniz? Dilinize, her zaman sahip misiniz?.. DİLLİ İLE DİLSİZİN FARKI NEDİR, BİLİR MİSİNİZ?.. YA SİZ!. BU; DİL İŞİNE, NE DERSENİZ?!.. Cevabı, aşağıdaki şiir versin. “İSTER MİSİNİZ?..” D İ L V E S İ Z (DİL + SİZ) ŞİİR NO: 04 -- 21-EKİM- 2008 Cahil’ler, çok konuşurda; alim’ler, neden dilsiz? Küçük dertler, çok konuşulur; büyük dertler, dilsiz!.. Zırvalar, tevil götürmez; çünkü, “zırva! İLİM’siz,” İlmi ile âmil olan; sonunda kalır, dilsiz... Dilinde yara olan, konuşamaz; olur, dilsiz, Dil’i olup, başka devlet gezenler.. neden, dilsiz? Dilinden, özürlü olan; lâl veya ahraz.. dilsiz! Sözüne; pişman olan, der.. ’KEŞKE KALSAYDIM’ dilsiz. Ucu kırılan anahtar; kilitte kalır, dilsiz! Bebek, derdine ağlar; konuşamaz, çünkü dilsiz!. Konuşan, dil olsaydı; hayvanlar kalmazdı.. dilsiz, Çok dil bilen, tercüman; dilini bilmeyen, dilsiz... Kim!.. Evlenirken, gelin alırdı; hünersiz, dilsiz, Bir de, kaynana karşısında; taze gelin, dilsiz. Zalim kocanın karısı; dilini yutmuş, dilsiz, Çenesi düşük, eş; hiç susarda, kalır mı? Dilsiz... Dil olmasaydı; Ezob’un çorba; pişerdi, dilsiz, Dilini kullanmayan halk; sonunda kalır, dilsiz. Yazın; şarkısını söyler, tabiat; kışın, dilsiz, Tüm mahlûkat, konuşur da; bu DİL’i bilmez, dilsiz!.. Duvardaki KUR’ÂN-I; açıp okuyan yok, dilsiz... Dalları, bülbülsüz kalmış gül; figan eder, dilsiz!.. Gönül, dilsiz konuşur, sen; gönlünle konuş, dilsiz, "Ya! Hayır söyle. Ya! Sus. HESAP GÜNÜ, KALMA DİLSİZ..” 29-06-2007 SAAT:13:10 Konak-İZMİR. SORU: PEKİ, YA SİZ!.. ACABA, HANGİ TEL’DEN ÇALARSINIZ?.. VE DE HANGİ DİL’DEN KONUŞURSUNUZ?.. SİZ, DİLLİ MİSİNİZ?.. YOKSA, DİL’SİZ!.. ** *** ** Her gün, bir sofraya; en az üç defa oturur ve midenin açlığını, o günkü nasibin ile giderir; sonra kalkar, yeni nasipler aramaya koyulursun. Yemeden içmeye, gezmeden tozmaya(!).. her türlü nasip peşinde koşar da; gününü gün ve keyfini ihya edersin... Peki, hiç manevi bir nasip sofrasına da oturup; böyle sofralardan da, nasibini aldın m?. Yoksa; şimdi “nereden çıktı bu münasebetsiz soru” diyerek, bana darıldın mı? Ben, yine de; seni, ilâhi bir “NASİP SOFASINA” davet ediyorum. Davetimi kabul edip, bir defacıkda olsa; bu nasip sofrasından, bir manevi nasip almak için.. davetime icabet ederek, bir de bu sofraya buyurmaz mısın?.. ** *** ** N A S İ P S O F R A S I ŞİİR NO:8 --- 24-3-2008 Nağmeye güzelliği, aradaki “sükût” verir, Kar, her yeri kaplasa da; Güneş görünce erir.. “ER MEYDANI’ndaki zevki!” cenk yapan.. “YİĞİT!” bilir, Nice yiğit, vardır ki; “O’nda, Kâinat dirilir!..” “Sen de, sükût; sen de, erime; sen de, zevk!” tattın mı?.. “SÖKEN ŞAFAK’daki, NUR”u; görüp..” kanatlandın mı?.. Alim’im sırrı, ilminden değil.. edebindendir!.. Veli’nin gönüllere şifâsı.. nefesindendir!.. Ağlamaktan şişen.. gözler, halkın dertlerindendir, Biz; O’ndan, uzak dururuz.. oysa; “O, DOST; BİZDEN’dir...” “Siz de, edep; siz de yaşlı göz; siz de, dost” var mıdır?.. “Ya! Bizim, bu yaptıklarımız.. O’na, reva mıdır?..” Akıl, odur ki; “iş- işden geçmeden..” uyanmaktır, O! Dünya’mızdan göçmeden, “O’na, sahip çıkmak”tır; Hiç olmazsa.. bir defacık, “duasını almaktır..” Bu; yağan.. “NUR YAĞMURU’ndan, biraz faydalanmaktır!..” “ Siz de, akıl; siz de, dua ihtiyacı;” var mıdır?.. “Dua’nın sahibi”ne, “gönül kapın,” açık mıdır?.. “Adalet, fazilet, ahlâk..” söz birliği, ettiler, Yaşanan hayat’tan korkup, çok uzağa.. gittiler… Ak saçlı, bir; “PİR-i FANİ”yi; NÖBET’e DİKTİLER!..” Çağının, BÜTÜN DERTLERİ’ni; “O’na YÜKLEDİLER!..” “NÖBETÇİ!” çok yoruldu; nöbeti, devralır mısın?.. ” Sana; lütûf, sunuldu… Bundan faydalanır mısın? Ne, büyük şans; “DEVLET KUŞU!” her zaman; “BAŞ’a konmaz,” Çok dikkat et, konanların çoğu.. bunu anlamaz; Doktorlar, istese de; “her derde, şifâ olmaz Var ömürde, her zaman; “bu; “HAZIR SOFRA,” bulunmaz!..” Zümrud-u Anka başında. Başını, yoklar mısın? Bu; bir, “NASİP SORASI!..” Sen de, faydalanır mısın?.. 13-3-2008 SAAT: 00:2 KONAK-İZMİR ** *** ** Bakmak ve görmek daima karıştırılan iki kelimedir. “Bakmak nedir?. Görmek nedir?” her bakmak görmek midir?. Her bakan, görür mü? Veya körler, bakmadığı için mi görmezler?..” Bakmak, eğer görmek ise; gece karanlıkta da bakarız, fakat; niçin görmeyiz de, ışığa ihtiyaç duyar bir lamba veya fener yakarız? Siz ne dersiniz?.. Bakmakla, görmek bir midir?.. Yoksa; bakmak başka, görmek başka mıdır? Siz, bakar mısınız? Yoksa görür müsünüz? Siz, bakmadan, görmeğe uzanan.. “esrarlı yol’u, bilir, bu yol’un üzerinde hiç seyahat yapar mısınız?.. B A K M A K V E G Ö R M E K ŞİİR NO:10 --- 25-EKİM-2008 Bakmayı mı, seçersin; yoksa, görmeyi mi?.. Görenler seyreyler, mahlûktaki ahengi... Bakmak!.. Hiç münkün olur mu, görmenin dengi; Bakan değil; “gören gözden, yayılır.. sevgi...” Gel. Sen; baktığına, bundan sonra, dikkat et, Artık; bakmakla görmenin, farkını.. farket. Görmeyi, iyi öğrenip; bakmayı terket, Görerek, “RABB’inin Şanlı İsmini şerh et...” Bütün hayvanlar da bakar, fakat görmezler... Onlar baktıklarında, idrak edemezler... İşte bu sebepten, tefekkürü bilmezler... Günah ve sevap yok, “bir hesap da vermezler...” Halbuki; insan, çok bedenle(!) yaratıldı, Her beden, bir çok HAZ ve NAZ’la donatıldı; Bakana göz, görene FİRASET sunuldu, KUL, “YARATILAN’ı; görmek için, var oldu...” Gerçeği bulmanın şartı, iyi görmektir, Her olay ve işi, ibretle izlemektir. Gördüklerini de, gönlünde eritmektir, Yaratılış sırrın, “bakmak değil görmektir...” 17-TEMMUZ-2007 SAAT: 06:45 Konak. ** *** ** Bildik bir terimdir, her zaman duyarız, fakat nedense çoğumuz tepki vermez ve bu çok önemli düsturu, yeterince hayatımıza mal etmeyiz. Halbuki, “BİR MUM YAK” bir çok şiire ve nesire konu olmuş; bir çok derde deva olup, bazan da, bir çok çeşitli yarayı da.. sarmıştır... HAYDİ, VARMISINIZ... BİR GÖNÜL KAZANMAK İÇİN, BİR MUM’DA, BİZ YAKALIM! BU MUM’LA, BİR EL DE BİZ TUTALIM.. BİR GÖNÜL DE BİZ KAZANALIM..! ÖYLEYSE HAYDİ, NE DURUYORSUN? “.. B E K L E M E!.. VE SEN DE; HEMEN ŞİMDİ, BİR MUM YAK!..” Evet. Durup bekleme!.. Bir başkasının, yaparak “kazanacağı sevapları!” sen de kazanmak için.. artık, durup hiç bekleme.. hemen şimdi, vaktin var ve elin ayağın tutuyorken sen de durma; .. “BİR, MUM YAK!..” ŞİİR NO: 12 -- 25 EKİM 2008 S E N D E; B İ R, MU M Y A K!.. Şu; Ahir Zaman’ın, “KÖR KARANLIĞI!”na, Batmış Güneş’in, “GECE AYDINLIĞI!”na; Bölünmüş olan, kalbin.. ferahlığına, Haydi, durma. Gayret et.. sen, de; “BİR, MUM YAK…” Şeytan’nın; yolunu şaşırttığı, şaşkına! İman nurunun, küllenmeyen aşkına, Uyanması için, “İSLÂM’IN FARKI”na, Nur hüzmelerinden.. sen, de; “BİR, MUM YAK…” Şanlı mazi, gönülde derin yara, Şükür; ümitlerimiz, vardı.. “BAHAR!”a; Durma!.. Sen de; girecek, bir “GÖNÜL” ara, O, ‘kararmış kalpler’e.. sen, de; “BİR, MUM YAK…” Geçici lezzetleri; koy, bir kenara, Ömür, çok kısa. Durma!.. “GERÇEĞİ ARA!” Hesap günü! Defteri, “SAĞDAN ALMAĞA,” Vaktin, var iken; hemen.. sen, de; “BİR, MUM YAK…” Gurbetteki, “ÇİLEKEKEŞ!”in VUSLAT’ına, Dünya’ya, gelmiş olanın; “İSKATI”na; Cennetlere, “erişmenin.. fırsatı”na, Kavuşmayı, istersen.. sen, de; “BİR, MUM YAK…” Bir mum yak, ki; ışıklansın, bu Dünya, Bir mum ile kurtulsun, bir BAHTI KARA; “Bir mum yeter, binlerce mum yakmağa,” Binlerce mumu, yakan.. sen, de; “BİR, MUM YAK…” 5-AĞUSTOS-2007 SAAT: 05:15 Konak-İZMİR ** *** ** SORULAR:1-AKIL NEDİR?. . NEREDEDİR?. NE İŞE, NE KADAR YARAR?.. AKIL HER ŞEY MİDİR?..YOKSA HİÇBİR ŞEY MİDİR?.. 2-AKILLI İLE AKILSIZIN KISTASINI (farkını) NEYE GÖRE TAYİN VE TESBİT EDERİZ!!!???...KİME AKILLI DERİZ DE, KİME DELİ?!.. 3-DİL NEDİR? NEREDE, NE KADAR İŞE YARAR? NEREDE KARAR? NEREDEN.. SONRASI,ZARAR!.. 4-DUDAKLAR NEDİR?.. NE İŞE ve NASIL YARAR?.. NEREDEN SONRASI, ZARAR? BİR İPİ DAHİ OLMAYAN DUDAKLAR, BİR İNSANI NASIL BAĞLAR?.. 5)DUDAKTAN ÇIKAN BİR SÖZDEN, GÖZ NEDEN AĞLAR?. 6)ÖLMÜŞ BİR İNSANIN, CESEDİ (eli, kolu ayağı) KONUŞUR MU? KONUŞSAYDI, “ACABA NE DERDİ?” VEYA KONUŞUYORSA,“HANGİ DİLDEN KONUŞUYOR?..” BU KONULARI, HİÇ DÜŞÜNÜP DE, BİR SONUCA ULAŞTINIZ, BİR KARARA VARDINIZ MI?.. Önce, bu sorulara SİZ bir cevap verdikten sonra, bir de; aşağıdaki şiir eşliğinde beraberce düşünelim. Bana katılmaya ne dersiziniz?.. Sonra da, aklımızla ve mantığımızla, bir karar verelim. VAR MISINIZ?.. VE BU ŞİİRİ OKURKEN SİZLER DE BANA, KATILIR MISINIZ? A K I L D İ L V E D U D A K L A R! . . ŞİİR NO:18 --- 26-EKİM-2008 BAZAN; GÖNÜL TELİNİ, BEYAN EDER, BAZAN; NEFS, DİLE GELİR.. “BENİM, BEEEN!” DER. BAZAN DA, ŞEYTAN; BURADAN, SESLENİR!.. “İSLÂM DEĞİL, GERÇEK DOĞRU; BENİM” DER, AKIL, DURUR. DİL VE DUDAK’LAR SÖYLER... EHEMNİYET VERMEZ, BUNA ÇOKLARI, KALBİ TUTUŞTURUR, ŞEHVET OKLARI. KİMİNİ; ÇOK YAKAR.. AŞK YANIKLARI!.. MÜMİN’DEN.. “FİRASETLİ BAKIŞLARI!” AKIL, BİLİR. DİL VE DUDAK’LAR SÖYLER... KÂİNAT’IN BÜYÜKLÜĞÜ ŞAŞIRTIR!.. ZIT’LIKLARI, BİRBİRİYLE YARIŞTIR, KUR’AN İSE, MESAFELER AŞIRTIR!.. GÖNÜL İLE DUDAKLARI, BARIŞTIR, AKIL, SUSAR. DİL VE DUDAK’LAR SÖYLER... SEN, ALLAH’I; YER’DE, GÖK’TE, ARAMA, O’NU BULAMAZSAN, SAKIN YOK SANMA. İNKÂR EDENE DE, ASLA İNANMA, YETER Kİ: ARANA, MESAFE KOYMA, AKIL, BULUR. DİL VE DUDAK’LAR SÖYLER... MÜRSEL’LER; AKLINA, FAZLA GÜVENMEZ, AKLINA ESENİ, HEMEN SÖYLEMEZ, BİLİR; “RÜZGAR, DURDUĞU YERDE ESMEZ.” AKIL; SINIRLIDIR, HER ŞEYİ BİLMEZ, VAHİY ALIR! DİL VE DUDAK’LAR SÖYLER... MİKÂİL, İSRAFİL; EL-ELE, GELİR, CEBRAİL; GETİRİR, HABERİ VERİR; AZRAİL, GELİNCE; İNSAN, CAN VERİR, HADDİNİ BİLENLER, “ÖLMEDEN ÖLÜR;” AKIL, DİL, DUDAK SUSAR. CESET SÖYLER... AHİRETTE; TERAZİ’Yİ, MİZAN’I, DÜNYA GÜNÜ, HELALİ VE HARAMI, YAPTI İSEN, NİFAKI İFTİRAYI!.. İŞLEDİĞİN, HATAYI VE GÜNAHI, DİL, DUDAK SUSAR.. EL, KOL, AYAK SÖYLER... 15-MAYIS 1999 SAAT:04:20 Konak-İZMİR. Not: 1) Mürsel=Gönderilmiş, irsal olunmuş, nebi, peygamber. Not: 2) Okuduğunuz şiirler, "surprizsite.com’dan kopyalanmıştır. ve tüm telif hakları bu siteye aittir. Mürsel Münevveroğlu Konak İzmir. |