El Hamra Aşıkları (şiir değil)
bir parça yılgınlık
bir parça hiçlik dünyayı yakabilirim dünyayı yakabilirim... *** 1236 yılının bir yaz sabahında çalındı kapım.Önce kibarca vuruldu ve hemen sonra adeta kapıya top atmaya başladılar.Ben herzaman uykuya düşkün olmuşumdur ve elbette gece geç yatarım.Sabaha kadar okur ve yazarım.Ancak kapımın bu denli şiddetli çalındığı sabahın gecesinde pekte iyi uyuyamamış ve aynı zamanda çok içmiştim.Kapıya yöneldim.Sonra durdum ve,’ Santiago!!nerelerdesin yine!.açsana şu kapıyı...’ diye bağırdım Endülüsl’ü uşağıma.Aslında onu severdim ve bağırmaktan hoşlanmazdım ancak bu sabah dediğim gibi uykusuz ve sinirliydim.Koşarak geldi Santiago ve esneyerek bana bakmaya başladı,ancak bu çok kısa sürdü ve hemen kapıya koştu.Dört hristiyan askeri girdi içeri ve o an anladım durumu.Bana baktılar bir süre ve içlerinden biri,’sen Buranın yerlisi misin? Kurtubalı mısın?’diye sordu ve oldukça kibardı.Bu kibarlığından cesaret bularak,’hayır saygıdeğer efendim,bendeniz aciz bir mimarım ve El Hamra Saray’ının yapımıyla meşgulüm son günlerde ancak görüyorum ki Kurtuba ve Sevilla müslümanlardan alınmış.Acaba bu durumda El Hamra ne olacak?’ Uuzun boylu ve heybetli asker bu soruma cevap vermeden öylece odayı denetliyordu gözleriyle.Ancak birsüre sonra,’hadi toplan..bizimle geliyorsun...’dedi -beni bağışlayınız efendim ancak ben yaşlıyım ve bir işinize yaramam,izin verinde burada kalıp işlerimi devam ettireyim..,dedim.Asker hiç oralı olmadan , El Hamra ve Kurtuba arasında var olan yolu nasıl gidiyorsun peki? diye sordu. -saygıdeğer efendim,şu yanımda görmüş olduğunuz genç-adı Santiago’dur-bana bu yolculuklarımda yardım ediyor.Hem bir gitmeye bir kaç ay kalıyorum orada.Sormama müsade ederseniz,sizler Kastilya’lı mısınız?’ Asker bu kez hemen cevap verdi’,’evet ihtiyar..hadi toparlan şimdi..gidiyoruz...’.Ne kadar dil döktüysemde dinlemediler ve mecburen yola çıktık.. *** Şansıma o öğleden sonra yağmur başladı ve tam altı atın çektiği arabamız çamura bata çıka ilerliyordu.Yanımda oturan askere baktım ve,’ acaba neden beni El Hamra’ya götürdüğünüzü öğrenebilir miyim?’diye sordum.Asker fısıltıyla,’kralımız El Hamra sarayının ününü duymuş ve daha tam olarak bitmemesine rağmen bu kadar güzel olmasından etkilenmiş ve bu sarayın mimarını görmek istemiş.’ -neden görmek istiyor acaba?. -kralın bir sevgilisi var ve onun için bir saray yaptırmak istiyor.Saraya El Hamra Aşıkları’ diye bir isim verecekmiş,diye cevap verdi asker ve bu cevabı üzerine bir parça rahatladım. -peki şu sarayı yaparsam beni bırakır mı acaba?,asker bu sorumu kendisine sorduğumu -haklı olarak-varsayarak,’ hiç sanmam!’ dedi.Şaşırdım ve ,’nasıl yani?..ne demek serbest bırakmamak..ben bugüne kadar sadece işimi yaptım ve huzurlu bir emekliliği hak ediyorum’ -iyi ya bunu kralada söylersiniz,dedi asker ve bu son söylediği konuşmamızı bitirmişti. *** İki gün boyunca hiç durmayan yaz yağmuru altında yolculuk ettikten sonra nihayet kralın huzuruna çıkabilmiştim.Beni hemen görmek istemişti.Kralın fiziki görünümü hakkında ki fikri okuyucuya bırakıyorum.Ancak yinede birkaç ip ucu vermek isterim.Askerleri savaşır ve ölürken hiçbirşey yapmayan ve sabah akşam kuzu etiyle beslenen bir adam düşünün.Bu adama hizmet eden birsürü insan var.Ve bu adam kılını kıpırdatmıyor bile.Neyse!.Beni asıl etkileyen şey kralın yanında dikilen ve utanmazca gülümseyip duran kızdı.Bu o kız olmalı,diye düşündüm ve mırıltıyla,’kral olmak varmış.’dedim.Kral beni dikkatle süzüyordu ve o aptal görünümünden biranda sıyrılarak ve sesini kalınlaştırarak,’İşte bu yanımda görmüş olduğun kız Endülüs’ün gülüdür ve onun adına bir saray yapacaksın!’.Endülüsün gülü bu hoş iltifatın etkisiyle ürperdi ve az önceki utanmaz gülümsemeleri yerini çocuksu bir utangaçlığa bıraktı. -bu benim için onurdur haşmetli kralımız!,ancak nasıl bir saray istediğinizi henüz söylemediniz! -çok acelecisin ihtiyar ,dedi kral sesini yine kalınlaştırarak ve ekledi,’şimdi biraz dinlen ve birşeyler ye!.Ama çok yeme,çünkü bir ziyafet vereceğim akşama.’Kralın ziyafet sözü ağzımı sulandırmaya yetmişti bile.Kral,’şimdi sana verilecek odaya gidebilisin!..Ama bir bak bakalım Endülüs’ün gülüne,sence bu güzelliğe yaraşır bir saray yapabilir misin birazda bunu düşün dinlenmen sırasında!’ Ve şöyle bir baktıktan sonra saygıyla eğilerek ayrıldım yanlarından.Tabi bu zor bir görevdi ve şu Endülüs’ün gülü gerçekten güzel bir kızdı.Bunları düşünerek birkaç saat uyumuş ve hemen aceleyle kalkıp ziyafete yetişmek için giyinmeye başlamıştım.Karnım çok açtı ve kralın ziyafetten önce ’fazla yeme’ tavsiyesine uyarak bir iki lokma ekmeği büyük bir bardak şarapla mideye indirmiştim.Ziyafet Kastilya ordusunun Kurtuba ve Sevilla’yı ele geçirmelerinin şerefine veriliyordu ve gerçek bir ziyafetti.Ancak bu ziyafette olan yemekleri anlatarak ağzınızı sulandırmak istemem.Siz yinede devasa bir masa ve şu dünya denen yerde ki hertürlü yemeyin olduğu bir şölen ve Mağrip’li esir kızların baş döndürücü danslarını düşünün.... *** Tam üç yıl geceli gündüzlü çalışarak bitirmiştim sipariş sarayı.Birde Endülüs gülünün heykeli vardı tabi. Kral sarayı çok beğenmişti ve beni yanında tutmaya ve bol altına boğmaya karar vermişti.Bende bunu kabül etmiş ve Santiago’yla beraber burada yaşamaya başlamıştım.Saray sayısız odadan oluşuyordu ve bahçesi dünyanın çeşitli yerlerinden getirilen egzotik ağaçlarla süslenmişti ve bu haliyle insanı büyülüyordu.Endülüs gülü bu sarayı görünce çok sevinecekti ... Şu talihin işine bakınız ki,bizim Santiago ve Endülüs gülü birbirlerine aşık olmuş ve kaçıp gitmişlerdi ve kral elbette onları arayacaktı ancak ben Endülüs gülünün heykelinin çok dikkatli bakılınca görülebilecek bir yerine şöyle yazmıştım.. El Hamra Aşıkları...Endülüs Gülü Ve Santiago... *** sana... |