İLMİN KAPISI ALİŞiirin hikayesini görmek için tıklayın Prof. Dr. Nurullah Çetin
17 Şubat 2013/YENİ MESAJ GAZETESİ Eline, beline, diline sahip olmadan asla 13. yüzyıl Anadolu’sunun İslamlaşması ve Türkleşmesinin önde giden atlısı, büyük Türk bilgesi, Hoca Ahmed Yesevî’nin soylu izcisi Hacı Bektaş Veli, İslam ve Türk töresi kaynaklı temel felsefesini şu veciz ifadeyle formüle etmiş: “Eline, beline, diline sahip ol”. Bu, çok boyutlu, evrensel nitelikli, kuşatıcı ve kapsayıcı bir istiklalci Türk duruş ve tavır alış ifadesidir. Bu ilke, günümüzde de güncelliğini koruyan, çağımıza da ışık tutan ve ister Alevî, ister Sünnî her Türk’ün mutlaka bütün varlığıyla içselleştirmesi gereken bir millî kimlik programıdır. Ben Sünnîyim ama, Hacı Bektaş Velî, benim de pîrimdir. Bu vecizede 3 temel unsur var. Bunları açalım: 1- Eline sahip ol: El, Türkçede iki manaya gelir: a) Organımız olan el: Elimiz, aynı zamanda bütün bedenimizi, somut organlarımızı temsil eder. Bu “el”le kastedilen el, ayak, göz, bütün organlarımızdır. Dolayısıyla bedenimizin tamamını temsil eden el, hareketlerimizin, fiillerimizin, yapıp etmelerimizin, uygulamalarımızın, muamelatımızın sembolüdür. Elimizden kaynaklanan bütün fiillerimizin doğru, dürüst, kanunî, ahlakî olması lazım gelir. Hırsızlık yapmamak, rüşvetçi olmamak, meslekte, işte, muamelelerde hile yapmamak, ele sahip olmaktır. Ontolojik, epistemolojik, etik ve estetik diye dört terimle ifade edilen insanî boyutlarımızın etik kısmını el temsil eder. Yani ahlakî davranışlarımızı elimizle kontrol etme imkânına sahibiz. Bu bağlamda düşmüşe, zayıfa, çaresize, fakire, arkası olmayana el kardırmamak yani onu ezmemek de elimize sahip olmak demektir. Güçlünün, otorite ve yetki sahibinin haksız yere başkasını, insanları, halkı, milleti ezmemesi, baskı uygulamaması, zulüm yapmaması ele sahip olmak demektir. Büyüklere el kaldırmamak da millet olarak geleneksel insanî ilişkilerimizde temel bir ilkedir. Bu konuda da ele sahip olmak, büyüğü küçüğü bilmek demektir. Bizim uyumlu, ahenkli, yardımlaşmacı ve dayanışmacı bir millet oluşumuzu, ancak ticaretimizden aile hayatına kadar bütün toplumsal ilişkilerimizi ahlakî ilke, kural ve değerlere bağlı “el” hareketlerimizle tanzim edebiliriz. İnsanın toplumsal istiklali de bu anlamda ahlakın yönlendirdiği eline hâkim olmasıyla mümkündür. b) Ülke, vatan, yurt: Elin ikinci manası da vatan, yurt, ülkedir. Türk, vatanına da sahip olacaktır. Biz, millet olarak ancak, bize ait bir vatana özgürce tasarruf ederek yaşayabiliriz. Emperyalistlerin, Haçlıların, Siyonistlerin işgali altında bir vatanda biz esiriz demektir. Millî istiklalimiz, kendi vatanımızda kendi bağımsız siyasi irademizi hâkim kılmakla yani “eline sahip olmak”la mümkündür. Eline yani vatanına sahip olmak da o vatanın yer altı ve yer üstü bütün zenginliklerinin sadece Türk milletine ait olmasıyla mümkün olur. 2. Beline sahip ol: Bel de iki manaya gelir: a) Soy: İlk manada bel, insanın dölü, soyu demektir. Bu manada Türk, cinsel ilişkilerini İslamî kurallara göre tanzim edecek, fuhuş yapmayacak, rastgele cinsel ilişkilere girmeyecek, soyunu koruyacak, ne idüğü belirsiz bir nesil yetiştirmeyecektir. Nesebi gayr-i sahih olmayacaktır. Millet olarak kıyamete kadar devam kararlılığımız, soyumuza sahip çıkmakla olur. Soysuz bir kalabalık değil, soylu bir millet olmak, bizim şiarımızdır. Cinsel ahlakî yaşantımız, böylesine sade bir ifade ile nizama sokuluyor. Türk, zina etmeyecek, nefsine hâkim olacak, ihtiraslarına kapılmayacak, dünyevî iştihalarına esir olamayacak, bütün alanlarda şehvetini kontrol altında tutacaktır. İnsan, ferdî olarak ancak nefsini kontrol altına alıp nizama sokarak istiklalini sağlayabilir. Nefsine esir olan, bağımsız yani istiklal sahibi değildir. b) Üretim araçları ve teknoloji: Bel ikinci manada, toprağı aktarmada kullanılan bir tarım aracıdır. “El”de olduğu gibi bel kelimesinde de mecaz-ı mürsel sanatıyla parça söylenip bütün kastediliyor. Buna göre bel, bütün ziraat, üretim araçlarının, teknik aygıtların, fabrikaların, teknolojinin sembolüdür. Bu bağlamda bele sahip olmakla, Türk milletinin kendi üretim araçlarına, kendi bilim ve teknolojisine sahip olması, yabancı teknolojiye mahkûm olmayarak teknik anlamda istiklalini sağlaması tavsiye ediliyor. Bilim ve teknikte yabancılara mecbur ve mahkum olan milletin istiklalinden bahsedilemez. 3- Diline sahip ol: Bu da iki manayadır: a) Söz: Söz anlamında diline sahip olmak da iki boyutludur: - Türkçeye sahip çıkmak: Türkçemize sahip çıkmaz, dilimizi yabancı dillerin boyunduruğu altında pıtrak tarlasına döndürürsek zamanla saflığını, güzelliğini, temizliğini, derinliğini, ifade kabiliyetini, ahengini, kıvraklığını kaybeder ve tabii yok olur gider. Hacı Bektaş Veli’nin özgün yanlarından biri de Türk kimliğine, Türkçemize sahip çıkmasıdır. Hocası Ahmed Yesevî’nin de en önemli boyutu İslâm’ı Türk halkının anlayacağı sadelikte bir Türkçe ile tebliğ etmiş olmasıdır. Bu bağlamda Türkçemizi koruyarak, geliştirerek, güçlendirerek ve geniş kesimlere yayarak uyumlu, birbirini anlayabilen şuurlu bir Türk milleti olduk. Dolayısıyla kendi vatanımızda başka dillere geçit vermeyerek, sadece Türkçeyi hâkim kılarak millî istiklalimizi koruyabiliriz. Türkçenin dışında başka dilleri eğitim dili, kültür dili, resmî dil yaparsak bu emperyalizmin projesini uygulamak demektir ki böylece kendi istiklalimizi kendi ellerimizle yok ediyoruz demektir. Dilimize sahip çıkmak demek, Türkçemizin güzel, etkili, çarpıcı, kalıcı, hikmetli, veciz bir edebiyatını yapmak demektir ki bu da estetik boyutumuzu karşılar. - Sözü uygun bir şekilde kullanmak: İkinci anlamıyla dilimize sahip olmak, sözümüzü doğru, uygun, yerli yerinde kullanmak demektir. Ne zaman, nerede, nasıl konuşacağımıza dikkat etmek demektir. Rastgele konuşmamak, muhatabın, ortamın ve şartların durumuna göre konuşmak demektir. Patavatsız olmamak, kırıcı konuşmamak, maksadını aşan sözler etmemek, yalan söylememek demektir. Ağızdan çıkan söz, yaydan çıkan ok gibidir. Ya da tabancadan çıkan mermi gibidir, geri döndürülemez. O bakımdan sözün çok kontrollü olması lazım. Gıybet ve alay etmemek, eleştiride aşırıya kaçıp haksızlık etmemek, sözünde durmak, incitmemek temel ilkelerdir. b) Gönül: Dilin bir başka manası da gönüldür. Türk kültürünün, sanat ve edebiyatının ve tabii tasavvufunun temel unsuru gönüldür. Başka dil ve kültürlerde olmayan bir kavramdır gönül. Gönül kelimesini merkeze alan çok zengin bir edebiyatımız var. Gönlümüze sahip olmak demek, gönlümüzü saf ve temiz tutmak, kirletmemek, yanlış inanç ve düşüncelerden, sapık ideolojilerden uzak tutmak demektir. Gönül Allah’ın nurunun, ışığının yansıdığı yerdir. Gönül faydalı, doğru, iyi ve güzel duygu ve düşüncelerin tecelli ve barınma mekânıdır. Oraya batıl, sapık, yanlış, kötü, çirkin duygu ve düşünceler girmemelidir. Gönlümüzün istiklali de böyle sağlanır. Bu da sahih ontolojik boyutumuzu karşılar. Sahih değerlere ev sahipliği yapan gönlümüz, aynı zamanda doğru bilginin de kaynağıdır. Bu da epistemolojik boyutumuzu karşılar. Sözün özü şu ki, biz elimize, dilimize ve belimize sahip çıkarak şuurlu bir Türk milleti olabiliriz. Yoksa kuru bir kalabalıktan öteye geçemeyiz.
Tüm evren tez toplansın, diyeceğim kelam nar
Gece gündüz demeden, Allah bize olsun yâr Melekler eşlik etsin, nur yağsın rahmet olsun Evveli yoktur bunun, ancak sonsuzluğu var. Canlı cansız olurken, toprak ölmez canlıdır Vatan dediğin kutsal, her karışı kanlıdır Göz diken var her daim, gözü çıksın göz varsa Ceddim Türk çok kutsaldır, her anı çok şanlıdır. Gök kubbe yıldız dolu, sana göstersin yolu Kuyruklusu nadirdir, bellidir sağı solu Dönüşü kaçınılmaz, kader ile eşdeğer Yörüngesi hiç şaşmaz, ilimdir nurlu kolu. Yezid denilen cani, bir var, bir de yok, hani..?! İlmin kapısı Ali, iyi düşün, ey fani..! Akan suyun mecrası, mutlak hak-hukuk olur Ben bu uğurda öleyim; rahmet ver gani, gani. |
HZ. ALİ İÇİN NAZİL OLMUŞ BAZI AYETLER
Kaynak:Kur'an-ı Kerim/Bakara Sûresi/Sayfa:7/Cüz:1/39. Ayet: İnkâr edenler ve âyetlerimizi yalanlayanlara gelince, işte bunlar cehennemliktir. Onlar orada ebedî kalacaklardır. ﴾39﴿وَالَّذ۪ينَ كَفَرُوا وَكَذَّبُوا بِاٰيَاتِنَٓا اُو۬لٰٓئِكَ اَصْحَابُ النَّارِۚ هُمْ ف۪يهَا خَالِدُونَ۟ ﴿٣٩﴾
Kaynak: Kur'an-ı Kerim/En'âm Sûresi/Sayfa:149/Cüz:8/Ayet:156-157: Kitap, yalnız bizden önceki iki topluluğa (yahudilere ve hıristiyanlara) indirildi. Biz onların okumalarından habersiz idik" demeyesiniz, yahut, "Eğer bize kitap indirilseydi biz onlardan daha çok doğru yolda olurduk" demeyesiniz, diye bu Kur'an'ı indirdik. İşte size Rabbinizden açıkça bir delil, bir hidayet ve bir rahmet geldi. Artık Allah'ın âyetlerini yalanlayan ve (insanları) onlardan çeviren kimseden daha zalim kimdir!? İnsanları âyetlerimizden alıkoymaya kalkışanları, yapmakta oldukları engellemeden dolayı azabın en kötüsü ile cezalandıracağız. ﴾156-157﴿
اَوْ تَقُولُوا لَوْ اَنَّٓا اُنْزِلَ عَلَيْنَا الْكِتَابُ لَكُنَّٓا اَهْدٰى مِنْهُمْۚ فَقَدْ جَٓاءَكُمْ بَيِّنَةٌ مِنْ رَبِّكُمْ وَهُدًى وَرَحْمَةٌۚ فَمَنْ اَظْلَمُ مِمَّنْ كَذَّبَ بِاٰيَاتِ اللّٰهِ وَصَدَفَ عَنْهَاۜ سَنَجْزِي الَّذ۪ينَ يَصْدِفُونَ عَنْ اٰيَاتِنَا سُٓوءَ الْعَذَابِ بِمَا كَانُوا يَصْدِفُونَ ﴿١٥٧﴾
Kaynak: Kur’an-ı Kerim/Mâide Sûresi/Sayfa:119/Cüz:6/67. Ayet (Tebliğ Ayeti):
Ey Peygamber! Rabbinden sana indirileni tebliğ et. Eğer bunu yapmazsan onun verdiği peygamberlik görevini yerine getirmemiş olursun. Allah seni insanlardan korur. Şüphesiz Allah, kafirler topluluğunu hidayete erdirmeyecektir. ﴾67﴿ يَٓا اَيُّهَا الرَّسُولُ بَلِّـغْ مَٓا اُنْزِلَ اِلَيْكَ مِنْ رَبِّكَۜ وَاِنْ لَمْ تَفْعَلْ فَمَا بَلَّغْتَ رِسَالَتَهُۜ وَاللّٰهُ يَعْصِمُكَ مِنَ النَّاسِۜ اِنَّ اللّٰهَ لَا يَهْدِي الْقَوْمَ الْكَافِر۪ينَ ﴿٦٧﴾
Kaynak: Kur’an-ı Kerim/Mâide Sûresi/Sayfa:107/Cüz:6/3. Ayet (İkmal Ayeti):
Ölmüş hayvan, kan, domuz eti, Allah'tan başkası adına boğazlanan, (henüz canı çıkmamış iken) kestikleriniz hariç; boğulmuş, darbe sonucu ölmüş, yüksekten düşerek ölmüş, boynuzlanarak ölmüş ve yırtıcı hayvan tarafından parçalanmış hayvanlar ile dikili taşlar üzerinde boğazlanan hayvanlar, bir de fal oklarıyla kısmet aramanız size haram kılındı. İşte bütün bunlar fısk (Allah'a itaatten kopmak)tır. Bugün kafirler dininizden (onu yok etmekten) ümitlerini kestiler. Artık onlardan korkmayın, benden korkun. Bugün sizin için dininizi kemale erdirdim. Size nimetimi tamamladım ve sizin için din olarak İslâm'ı seçtim. Kim şiddetli açlık durumunda zorda kalır, günaha meyletmeksizin (haram etlerden) yerse şüphesiz ki Allah çok bağışlayıcıdır, çok merhamet edicidir. ﴾3﴿حُرِّمَتْ عَلَيْكُمُ الْمَيْتَةُ وَالدَّمُ وَلَحْمُ الْخِنْز۪يرِ وَمَٓا اُهِلَّ لِغَيْرِ اللّٰهِ بِه۪ وَالْمُنْخَنِقَةُ وَالْمَوْقُوذَةُ وَالْمُتَرَدِّيَةُ وَالنَّط۪يحَةُ وَمَٓا اَكَلَ السَّبُعُ اِلَّا مَا ذَكَّيْتُمْ وَمَا ذُبِحَ عَلَى النُّصُبِ وَاَنْ تَسْتَقْسِمُوا بِالْاَزْلَامِۜ ذٰلِكُمْ فِسْقٌۜ اَلْيَوْمَ يَـئِسَ الَّذ۪ينَ كَفَرُوا مِنْ د۪ينِكُمْ فَلَا تَخْشَوْهُمْ وَاخْشَوْنِۜ اَلْيَوْمَ اَكْمَلْتُ لَكُمْ د۪ينَكُمْ وَاَتْمَمْتُ عَلَيْكُمْ نِعْمَت۪ي وَرَض۪يتُ لَكُمُ الْاِسْلَامَ د۪يناًۜ فَمَنِ اضْطُرَّ ف۪ي مَخْمَصَةٍ غَيْرَ مُتَجَانِفٍ لِاِثْمٍۙ فَاِنَّ اللّٰهَ غَفُورٌ رَح۪يمٌ ﴿٣﴾
Kaynak: Kur’an-ı Kerim/Mâide Sûresi/Sayfa:117/Cüz:6/55. Ayet :
Sizin dostunuz ancak Allah'tır, Resûlüdür ve Allah'ın emirlerine boyun eğerek namazı kılan, zekâtı veren mü'minlerdir. ﴾55﴿ نَّمَا وَلِيُّكُمُ اللّٰهُ وَرَسُولُهُ وَالَّذ۪ينَ اٰمَنُوا الَّذ۪ينَ يُق۪يمُونَ الصَّلٰوةَ وَيُؤْتُونَ الزَّكٰوةَ وَهُمْ رَاكِعُونَ ﴿٥٥﴾
KAYNAK: Kur'an-ı Kerim/ A'râf Sûresi /Sayfa:154/Cüz:8/36. Ayet:
Âyetlerimizi yalanlayanlar ve onlara uymayı kibirlerine yediremeyenlere gelince işte onlar cehennemliklerdir. Onlar orada ebedi kalacaklardır. ﴾36﴿وَالَّذ۪ينَ كَذَّبُوا بِاٰيَاتِنَا وَاسْتَكْبَرُوا عَنْهَٓا اُو۬لٰٓئِكَ اَصْحَابُ النَّارِۚ هُمْ ف۪يهَا خَالِدُونَ ﴿٣٦﴾
KAYNAK: Kur'an-ı Kerim/ Bakara Sûresi/Sayfa:32/Cüz: 2/207. Ayet:
İnsanlardan öylesi de vardır ki, Allah'ın rızasını kazanmak için kendini feda eder. Allah kullarına çok şefkatlidir. ﴾207﴿وَمِنَ النَّاسِ مَنْ يَشْر۪ي نَفْسَهُ ابْتِغَٓاءَ مَرْضَاتِ اللّٰهِۜ وَاللّٰهُ رَؤُ۫فٌ بِالْعِبَادِ ﴿٢٠٧﴾
Kaynak:Kur'an-ı Kerim/ Yûnus Sûresi/Sayfa:210/Cüz:11/17. Ayet: Artık, Allah'a karşı yalan uydurandan veya O'nun âyetlerini yalanlayandan daha zâlim kimdir? Şüphe yok ki (böyle) suçlular asla kurtuluşa ermezler. ﴾17﴿فَمَنْ اَظْلَمُ مِمَّنِ افْتَرٰى عَلَى اللّٰهِ كَذِباً اَوْ كَذَّبَ بِاٰيَاتِه۪ۜ اِنَّهُ لَا يُفْلِحُ الْمُجْرِمُونَ ﴿١٧﴾
KAYNAK: KUR'AN-I KERİM/Tevbe Sûresi/Sayfa:196/Cüz 10/61. Ayet: Yine onlardan peygamberi inciten ve "O (her söyleneni dinleyen) bir kulaktır" diyen kimseler de vardır. De ki: "O sizin için bir hayır kulağıdır ki Allah'a inanır, mü'minlere inanır (güvenir). İçinizden inanan kimseler için bir rahmettir. Allah'ın Resûlünü incitenler için ise elem dolu bir azap vardır." ﴾61﴿وَمِنْهُمُ الَّذ۪ينَ يُؤْذُونَ النَّبِيَّ وَيَقُولُونَ هُوَ اُذُنٌۜ قُلْ اُذُنُ خَيْرٍ لَكُمْ يُؤْمِنُ بِاللّٰهِ وَيُؤْمِنُ لِلْمُؤْمِن۪ينَ وَرَحْمَةٌ لِلَّذ۪ينَ اٰمَنُوا مِنْكُمْۜ وَالَّذ۪ينَ يُؤْذُونَ رَسُولَ اللّٰهِ لَهُمْ عَذَابٌ اَل۪يمٌ ﴿٦١﴾
KERBELA'DA, HZ. MUHAMMED'İN (SAV) CİĞERPARELERİNİ KATLEDENLER VE AYETLERİ GÖRMEZDEN GELENLER CEHENNEMLİKTİR)
Sizin yorumunuz?
Selim Temiz tarafından 4/30/2016 12:00:01 PM zamanında düzenlenmiştir.