bacılar tiyatrosugüney doğuya bakan pencerenin aralığından polarisin yan çizgileri girince içeri bir telaş sarardı biri hariciyeden emekli diğeri evlenmemiş evin direği ve bulutlar yutmadan önce bu dağ yamacındaki sessiz evde iki kız kardeşi çoğunda tehirli geçerdi de yirmiüçkırkbeş treni ondandır bel bağlamışlardı çakal polarise nede olsa gökyüzünün efendisi yazan yaşar mı bilinmez ama yaşayanları alır götürür zamanın ters düzüne tek kalemden bu kadar mı çıkar o eski günlerin uğultusu ve çıt çıkmayan kedinin bile soba dibine kıvrıldığı kırmızı soğan kokulu salonlarında başlardı radyo tiyatrosu ne zaman ki arapgir üzerinden eğine giden kamyonun hüzmeleri düşerse içeri kahvenin köz üzerine koyma zamanıydı ah...bir de şu parazitler olmasa bu bataryalı kamış örgülü kutuda ne aşkını söyleyebildi davudi oğlan ne de öpebildi kızı bilmem kaçıncı bölüme gelmişlerdi de ancak elini vermişti sopranu o olsaydı tüm günahlarının çekerine sarılacaktı çocuğa küçüğü usulca,kahven oldu dedi bacısına tam da kendini vermenin ortasında pileli eteklerin mini olduğu zamanların kızıydı,süzdü aniden bacaklarını kasabanın bütün sıra selvileri devrildi gözlerinin önüne ne kadar odun ardiyesinde çalışan kesiciler varsa çektiler nacaklarını başındaki sisin beyazı karıştı kahvenin buğusuna bir tütünden çekti bir acıdan,yaşanmamışlıklarının üstüne neden bir yumağa benzemiyor zaman,hem çözesin hem öresin hem sökesin ne güzel de otururdu beline sevdiğinin aldığı son kemer en güzel de sonbahar yakışırdı saçlarına nadide kızlarından dı o kentin birden karıştı kafası oyunu kendi oynamadığının farkına vardı rüzgâr oratoryolarının sarmaşık notaları derin değdi yüreğine yarım kahvesini yeniden koydu kendi közünün üstüne ömrünü neye vermeli insan hangisini bırakıp hangi ipin tutmalı ucunu sancı tacirleriyle olmuş alışverişim sabır ekip sevgi biçecektim koca koca meydanlara anlam,aptal mı granitten heykel diken yontucu -abla davudi sopranoyu öptü galiba sessizlik oldu pencereden bak dışarıya demirkazık batmış mı,dönmüş mü iğde belinin kamyonu kasım |
Eski günlere döndüm ve hatırlayarak anneannemi küçük ispirto ocağında kahvesini pişirirken, ah çekerek..
tebrikler,
yine kısa bir öykü tadındaydı..
selâmlar..