Tuttum Elinden Çocukluğumun
Tuttum elinden çocukluğumun,
Biletini aldım geçmişe yolculuğumun. Sıcacık, “Ekmek elden, su gölden ”rehavetineydi ilk durağım. Endişeden, korkudan ne kadar da ırağım! Bir telaş, bir vaveylayla başladı ilk depremim. Bir mekân değişikliğinin acemiliğini fark ettim. Pınara uğradım ki, misk-i amber kokusuyla bir zemzem. Şeker,şefkat,nane şekeri akar bu çeşmeden. Dayadım acemi dudaklarımı kanana kadar içtim. Çok yorulmuştum lakin kendimden geçtim. İkinci durağım bir handı sanki! Ne gelen belliydi ne giden, başım döndü inan ki. Ortaya konmuş tahta bir çember. Kimi keşkek, kimi bulgur kimi soğan cücüğü yer. Sanki padişah sofrasından kalkmışçasına, Açılmış semaya küçük eller, “Elhamdülillah” der. Bir erik ağacına çıktım sonra, yayan yapıldak. Düştüm “çeten ”in içine takla atarak. Bisikletimin yerini çıkrıncağım almıştı, Bir yanım kanat açmış, bir yanım yeri yarmıştı. Dövenin üstünde bir dönüşüm vardı ki, kendi eksenimde, Övendirenin çivili ucu sarı öküzü korkutuyordu, elbet beni de. Tahta bir sandıkla mektebe yollandım bir de, Helanın temizleme sırası da benimmiş hemi de. Yeşil Irmağa saldık ya bedeni,akşam üzeri, Kör şeytan fısıldadı ki “sakın dönmeyesin geri” Gürgen odunlarının çıtırtısında tavşankanı çay, Gübre çuvallarının güveninde kar tepelerinden kay, Çeşmenin başında gençlerle eğlendik biraz da, Hacı Ahmet emmi ellerken bir yanımı, Gözledim ki niyazda bir yanı. “Böylemi olmalı acaba ”dedim, emmilerin namazı? Uğradığım her durağın müdavimiydi onlar. Kimi yamyam,kimi çakal ama hep haklılar. Salıncağın bir ucunda ben,bir ucunda gıyam, Vay anasını sattığımın dünyası ne tasa var ne de gam! Çok geçmeden barajda sulara sellere battım. Akşamı çuvallayıp, sabahı kasabada yaptım. Baki öğretmenin oğluna gelin olmaktansa çocukluğum, Tavuk bitlerinin refakatinde, kanatlarının altında uyudum. Yumruğuna uyandım uçuklamış dudaklarıyla gariban anamın. Öğretmenim de olsa gelini olamazdım o şaşkaloz oğlanın. Bir yol ayrımına geldim sonra, salya sümük vedalar, Anlıklar verilip alındı hep, ak kızla kara oğlanlar. Ergenlik denilen bir geçit ki hiç sevmedim. Biribirine karıştı bütün dengelerim. Yara bere içinde yüzümde kara beneklerim. Bir sarsak yürüyüş ki eğilmekten kopayazdı ince belim Sar sar bitmez ince bedenime saklamak için ergenliğimi, Birileri göz süzerek fark ettiriyor bahar güzelliğimi Ne aşklar varmış burada saatlik, saniyelik. Ne anılar var her samanlıkta evladiyelik. Armalı şapkamla bir lisenin önünde durdum. Geçti gençlik ateşim kendimi ilme vurdum. O da ne! Adalet istiyorum”komünist” diyorlar. “Ülkem” diyorum “faşist biliyorlar. “Namaz” diyorum “yobaz”oluyorum. “Dans” diyorum,”orospulanırsın olmaz” diyorlar. Bir motosiklet sevdası ki sürat mi sürat, Attım mı terkime dayımı uçuruyorum, Mübarek sanki doru at. Galiba biraz da beğeniyorum solcuların Ahmet’i Ama “olmaaz” diyorlar,”es geçemezsin ülkücü Mehmedi” Bir bozkut rozeti ilştirdim yakama, Dedim “Ya Bismillah Vatan Millet Sakarya” Sonra marşlar,sloganlar “koministler Moskova’ya” Biz didişirken böyle ,Amerika adam salmış uzaya. Sonra bir yol ağzında tanklarla karşılaştık. Biz Cumhuriyet içinde,iki kardeş savaştık Bir maşanın iki kızgın demiri. Tutan lanet zihniyetin emiri Ziver bey köşkü diye uçukladı dudaklar, Ahlaksız postallarca çiğnendi ak yataklar. Çıktık çocukluğumla bu lanetli geçitten, Son durağın vahşeti korkunçtu esaretten. Nasıl da büyümüştü elini tuttuğum çocuk! Darbelerin izinden ikimiz birden korktuk. Büyümeye ödenen bedelleri görünce, Kaçmış gitmiş çocukluğum,ben köşeyi dönünce. |