Yastık Altı Gözyaşlarımdan İfşa Edildi Öyküsüzlüğüm
Pervasız düşlerimi,
Yalın ayak gözyaşlarımı es geçiniz lütfen. İçimdeki çocuğu kaybettiğimde anladım; Diri iken bile Omuzlarında kendi cenazeni taşımak zorunda kalındığını. (S)ağır yaralarıma tekil bir dikiş bile fazla görüldü Ve gusle zorlandı içime düşmemiş bir kız çocuğunun tebessümü. Hangi aşk cümlesini kursam, anlatım bozukluğuna denk geliyordu. Gözlerimde ne zaman bir umut belirse, Çocuksu yüreğim hep acının kürtajında (k)can kaybından Ayrılığa hüküm giyiyordu. Yetim çocukların yüzüne bir şiir vurana kadar tüm harflerimi azat ettim. Bir ayağı uçurum boşluğuna düşmüş yüreğimi ayaklandırıp Nihavent bir sesin rengine buladım sevdamı. Ya bir şiirin ortasında sevda niyetine asın beni Ya da ulu orta bir yerde kafiyesizliğimden vurun beni. Sen ne zaman sesini yüreğimden çektin, Beyin ölümü gerçekleşmiş hayatımın soğuk umutlarımı Gökyüzüne gelin ettim. Yokluğunu kapatmaya çalıştıkça, Yastık altı gözyaşlarımdan ifşa edildi öyküsüzlüğüm. El ense edildi aşka düşük yapmış mavi sürgünlüğüm. Ve nefesime revâ görülmüş penceresiz bir ölüm. Zaman aleyhte biliyorum. Kavuşmalar, imkansızlığa / sonsuzluğa tehirli. İçerden üzerimize kilitli bir acıyı ayıkladık hayat sahnemizden. Sonra da mutlulukların bize kapı duvar olduğunda öğrendik, Sevdanın konuşulmayan alfabesini. Ve iki bedende bir sevdayı yaşatmaya çalışırken Ölü doğmuş binlerce şiiri uyandırdık yüzyıllık uykusundan. Oysa biz; Gül’ümsediklerinde her iki yanağında Peygamber çicekleri açan çocukların dualarında büyüyen sevdaydık. Bedenlerimize bir ayrılık dikilse de, Utangaç bakışların arasında sakladığın umutlarını acıya satma sakın. Hüzünbaz ve işvebaz sancılarına inat sen sakın vazgeçme kendinden. Aldırma zorluklara, boyun eğme karanlıklara. Unutma sevgili; Gül’üşlerindeki umuttan nasiplenip Afrika çöllerini bile Çicek bahçesine çevirebilecek kadar sevdalı hücrelerimiz. “ Ömrüm, ömrüne feda olsun sevgili.” 2012 İsmail Sarıgene |