ıslaklığın şiire bulaştı..okuyorduk/harf harf.. alt dudağımızı emerek mor ki hiçbir bakış anlam bulmuyordu g-özlerine düşmeyince/ ve söz.. etin ete değmesi kadar çırılçıplak nakış nakış işleniyordu zihinlerde.. bir b-aşka masalın sahibi gibiyken sen/ fesleğen kokusu ve ilk bahar sabahları gibi çıkarken mart/ ilk cemre tadında toprağıma düştün şimdi.. ve dedi; beni yokedebilir misin? bir ilizyon sabahlara/ avuç içlerime düşerken yüzünün gölgesi.. sana sadece sana mantık senin yüreğime düşen bakışının ne anlama geldiğini bilmiyor asla bilmeyecek demiş miydim? dudak kenarındaki çatlaktan akıyorum şimdi derin bir yarık bulup sıcak ki kuyularının/ kuytularının derinliğine düş/müştü bir/AN.. eksilmiş bir ağırlık gibi/gölge.. yüreğimden küçük kaldı/küçüldüm.. küçüğüm ki boyum kısaldıkça kokuna hasret zamanlarda sana ait bir şey gibi çıkıp geldi asla korkaklık değil bu sızdın zaman tozlarından/içime ıslattın döşeklerimi altın vazolarda sakladım yapraklarını köklerin Islak. siirlerin kadar ıslak sırılsıklam.. avuçlarıma yapışıyor harflerin bilmem farkında mısın? hassas ve temkinli kelimelerimle dokunuyorum sana sokuluyorum sana ki işte bu yüzden terliyorum.. ve bil ki sevgili; yön değiştiriyor yüreğime esen rüzgar ne yakın/ne de uzaksın denizine söylemiştim anımsa uçarken sen martı kanatlarında kırarken kürek kemiklerimi batarken sana söylemiştim anımsa.. şşşşşş tamam ıslaklığın şiire bulaştı bilmem farkında mısın? (...) |