yüreğime yakınlığın dibi görünecek kadar yosunsa..çokça sıkılıyorum... ne ben buraya aittim ne de burası bana ikilemde kalmış gibiyim bütün yönler bana sırtını dönmüş gibi... oysa sana diyorum sana.. sana yüzümü ve yönümü dönüyorum bak... bunlar parmak uçlarım işareti sana kesik lakin pek de işe yaramıyor değil mi? kendini sokmak ve kendine dokunmak dışında sahi.. hangi yılanın deliğine çomak sokmuştu bu eller ve hangi güzel söz sahibinin sesini arıyordu yaz sanma mevsimi.. yazgı hakim tabiata ki mevsimde kış farkında mısın titrediğin kadar seni sarmıyor/ ısıtmıyor/ bakmıyor/ akmıyor/ sormuyorum öyle mi? hayır, ikindi vakitlerinde ezan sesinde sonra senin omuzlarından seyrediyorum güneşin batışını alnıma yapışan saçların, pus kesen bakışlarının patikasında sana sesleniyorum.. sadece sana.. yerim ve yönüm yok... kendime sorduğum çapraz bir soruyum.. cevabını aradığım bedenlerde.. ki sus gelmişti sana.. sen hiç mi yoktun orda.. hep mi orda.. sahi yok mu sen orda.. sen zor mu.. üşütüyor mu seninde tenine değen yağmur net mi/ sonuç mu seninde tüm hesaplamalarda geldiğin nokta yoksa benim gibi.. ben gibi.. bütün hesapların boş mu/kuş mu... kanatlanmakla/kalmak arsında... ellerin.. ellerin diyorum... benim ellerimdi ya hani... dokundu mu yokluğumda tenine boşalttın mı düşlerinin şarjörünü beynine ki haritasız, yeri belirsiz bir coğrafyadayken sen yüreğime yakınlığın dibi görünecek kadar yosunsa boğulmaz senli hiçbir kelimem içinde.. (...) |