dinle/yeceksen beni..şayet dinleyeceksen beni.. itiraz etmeden ve kırmadan kelimelerimi, firari bakışlarını tutsak ederek gözlerime.. susarak.. tenine siper kazarak.. karantina altına alarak düş/lerini ve ellerini saklayarak iki göğsünün sıcağına dinleyeceksen beni.. sesim düştüğünde sesine.. bakışlarını iki omuz hizanda dolaştırarak.. yüzüne vuran soluğuma bakmadan.. bakmadan alnının çizgisine/ yazgısına dinleyeceksen şimdi.. diz kapaklarında taşıdığın bütün senli izleri.. yüreğimdeki bütün göçlerle eşitleyerek.. saçının tellerinde taşıdığın bütün kelebekleri günlük anlara/zamanlara inat gömerek.. bütün yağmurlarını içerek toprağında/ıslağında ki şimdi aç sesini.. kısmadan/kasmadan müziği.. korkmadan es lerden, notalardan.. bütün geniş zamanlardan dinleyeceksen.. ve fakat benim yüreğine düşen sözlerimde, kemikten ve etten bir canlının.. hüzün kokan, külden ve közden acısı sana/ tene kesik sevda yanıklarıyla yüzleşeceksin ve kendini göreceksin ki hiç dokunmadığın parmak uçlarımı, hiç koklamadan kıracağım senli zamanlara geç kalmış hayatlar gibi.. ve anılar sarkacak yüreğinin saçaklarından ki denizimde uğurladığım son gemi gibi çözeceğim halatlarını saçlarından.. bu bende senden arta kalan bu biliyorum.. ve bu asla bir suç değil sana yazmak girdabından kurtaramadı, hiçbir bilindik pusula beni ki hiçbir bir virgülde duraksamadım ve hiçbir noktada durulmadım.. acı çekmedim/ ağlamadım/ gülüm/semedim hiçbir ünlemde.. lakin tüm soru işretleri ile kol kola aradım seni/ sabahı/ aydınlığı meraklar içinde.. nerede/nasıldır diye.. ve bil ki sevgili; gülüm/seyişini yani kıskanışını/ çayındaki şekerin sayısını/ dudağının kenarındaki kırılmayı.. nasıl ıslandığını ve nasıl kuruduğunu çokça merak ettim.. düşlerimi çalan senin tırnaklarındı/ tırnak işaretlerin.. omuzum da ve sırtımda bir çizgiyi hatırlatır gibi.. sus gelen bakışlarda, söylenecek sözün bulunmadığı anlardaki g/iz gibi.. ve sen; gözlerime akarak, sözlerini kestin şah damarından ki senin g/özün yüreğimdeydi, habersiz bir ölüş oldu gidişin/ bir sus emrinde.. ”susarım”.. şayet şimdi dinleyeceksen beni “susarım” ve susmanın özünde seni anlatmak olduğunu ve seni anlayan bir adem oğlu/ bir adam/ bir seven olduğunu hatırlarsan/ hatırlatırsan bana ki senin gölgende benliğimi arayacak parmak uçlarım.. ve sen bir gölge g/iziyle saklayacaksın onu.. şayet şimdi dinleyeceksen beni hadi kapat gözlerini seni bir masaldaki serin akan sulara çevirecek bu sözler.. derinliğinde boğulduğum su/sus giderim.. yüreğimi alır giderim.. gölgemi alır giderim.. bütün harfler sesim benim/ sesimi alır giderim ve sen ağır bir yük gibi kalırsın kendinin dik yokuşlarında.. bir dilek ağacında asılı, dileği geleceğe kesik bir bez gibi kalırsın.. ben gölgemi astığımda sana.. sana.. seni yazarken.. eksik kalan metinlerimdeki g/izi.. giderayak yüreğimde açtığın o eski yaradaki en ağır s/özü.. kulağının hemen arkasındaki buse ile işaretli izi.. tövbeyi/günahı.. iki nokta arasındaki salt gerçeği.. en kalabalık sesler içersinde duyulmayan/ görülmeyen/ dokunulmayan sesimle anlatacaksam sana ve sen zaten hiç olmamış/ yokmuş gibi bakacaksan yüreğimdeki aynaya.. öylece uzakta gibi.. bir su yılanı kadar çıplak.. sessiz ve yalnız.. öylece sesinin aksi yankı bulacaksa sadece ve ben nedensiz bir varoluş gibi.. yüreğinde nedensizce olacaksam serde/sende.. beni nedensizce sevmek/ görmek isteyeceğin, yüzüme nedensiz yere dokunmak isteyeceğin.. öpmek ve hatta koklamak isteyeceğin güne dek.. o güne kadar.. hep o ana ve zamana kadar sus.. ben anlatacağım.. anlamını asla tamamlamayacak kelimelerimin g/izinde… (...) |