İki Yabancı
Şimdi ne varsa aramızda hepsi sustu… Oysa bir birini tanımayan iki yabancıydık biz. Kaç cümle öteye gidebilirdik ki biz olma yolunda. Daha henüz adının anlamını bile bilmezken.
Umudu mu yitireli hayli bir zaman olmuştu ta ki senin gözlerinde boğulana kadar... Şimdi daha iyi anlıyorum kırk bir kanatla aşka uçmanın ne demek olduğunu. Seni öylesine değil ölesiye sevmiştim anlatamadım. Anlamadın. En çok masum yüzünü sevdim ben… Yüzün hep güneşe bakardı. Şayet sen güneşe bakmasaydın zaten parlamazdı. Gittiğin yerlerde soluyorum adını, gittiğim her yerde yalnızlık oluyorsun ve sen hiçbir yerde bulunmuyorsun. Biliyorum bana yakınsın. Uzakta bir yerlerde nasıl yok olduğu mu izliyorsun. Bense sana görsel bir şölen hazırlıyorum. Senaryosunu senin yazdığın, başrolünü benim oynadığım. Sahi sevgili sen hiç boş bir silahla intihar ettin mi? Ben ettim boş boş bakan gözlerine aşık olarak...! Gel...! beni iyileşmeye yüz tutan yanımdan bıçakla. İçimin en çok acıyan yanından kanat. Sonra beni bulduğun o eski püskü sokağa bırak. Seninle karşılaşma ihtimalimizin olduğu kaldırımlarda adımlıyorum artık adımı mı, senliğe doğru. Sen geleceksin biliyorum yine içimi ısıtacaksın o güzel bakışınla. Ben senin gözlerinin görmeyen yanıyım. Sense cehenneme attığım ilk adımda çektiğim besmelemsin. Şimdi biz neyiz biliyor musun? Seninle aynı aşkın ve cümlenin iki yabancısıyız… |