ve o hala gidiyordu
eş sesli bir sessizlikte sustu ayrılık.
gelişinden beterdi susuşu! kalabalıklar içinde yalnızlaştıran.. sustu ayrılık ve en büyük kozunu oynadı. gidiyordu o.. ’aynı gökyüzünde farklıydı iklimimiz. oysa coğrafyanı bonkörce paylaşıyordun gizli öznelerde. rakımı yüksek cümlelerinin öznesi kim?’’ diyebildim arkasından. dudakları birbirine çarparak duyduğum en kötü melodiyi oluşturuyordu. ve bir kaç kelime duyuluyordu ’’kendine iyi bak.’’ nankör dudakları bugüne kadar söylediği tüm kelimeleri yalanlarcasına inkar ediyordu yaşananları, yaşanması gerekenleri. ’tepeden tırnağa senim ben, içimde böylesine varken hala yoksun..’dedim titrek sesimle. ’hoşçakal.’ dedi ve eş sesli ölümleri seslendirerek gidiyordu.. öznesi olamadığım cümlelerinde buluyordum yalnızlığı. dudaklarından dökülen her cümle öznesini kaybediyordu. yarım kalan cümlelerine özne aramaya gidiyordu.. hüzünlü türk filmlerini aratmıyordu gidişi. ayakları hırçın bir fırtına gibi beraberinde sürüklüyordu yaşananları. attığı her adımda hüzünlere yaklaşıyordum. o bir kere gidiyordu, ben defalarca ölüyordum.. ’bir gün her şey bitecek diye mi hiç bir zaman herşey olmadım sende?’ dedim arkasından, cevapsız kalan sorumun cevabını bilmenin burukluğuyla gidişini seyrediyordum. son kez arkasına bakmasının umudu, attığı her adımda yok oluyordu. o gidiyordu. arkasına, ardına yarım kalmışlıklara bakmadan.. ben attığı her adımda bir kez daha ölüyordum.. ve o hala gidiyordu.. |