GENELEVDEN KADIN ÇIKARDI O ..yüce yürekli adam...
GENELEVDEN KADIN ÇIKARDI,
DEV OKLARA SİPER ETTİ DEMİR YÜREĞİNİ. Bizim evin, üç sokak ötesindeydi, mavi badanalı iki katlı bahçeli evi, çarşamba günleri, pas tutmuş ızgarasında, keyifle mangala dizerdi, semt pazarından alıp elleriyle ayıkladığı irili ufaklı hamsileri. Adı Hasan’dı. Saçları kırlaşmış, gözlerindeki laciverte , yılların acıları binlerce çentik atmış, gülüşlerinde bile sanki devasız hıçkırıklar saklıydı. Sevdalı olduğu kızı inat edip almamış, Arnavut inatlı diye ara sıra bağırarak çekiştiği anası. Aynı evin avlusunda üç göz oda, iki kardeş parasızlıktan tıkılmıştı bu ahşap baba ocağına... Sonra gümbür gümbür davullarla , nazlı bir gelin girivermişti Hasan’ usta’nın koynuna, ardından vatan hizmeti ve ver elini Ankara... Döndüğünde döşeği boşalmış, İnatçı anası büyük oğlunu , güzel gelininin yatağında basmıştı. Binlerce kahır söylenemeyen küfürlerin ardında. Binlerce darağacı yargısız infazın boynunda, Binlerce delici bakış bıçak sırtı kaldırımların adımlarında... Günler günleri kovalamış, aylar ayları, yıllar da yılları. Birgün yolu düşüvermişti , jan janlı bir hayat kadınının odasına. Hani bilirsiniz ya, hep bildik öyküler, acılı gündoğumlarında. Anason kokularına karışan, pavyon masalarından, çaresiz kalmışlığın dolu dizgin sonsuzluğunda... Yüreği düşüvermişti, Gulcan’ a loş ışıklı sıvaları dökülmüş kimsesizliğin koynunda bu ince uzun, çizgi romanlardan fırlamış edalı adam, nikahı basıvermiş, takıvermişti gururla koluna. Gülcan adı gibi gülmeyi öğrenmişti, bu onurlu adamın sağ yanında, her adımında, sanki yıldızlar eşlik ediyordu bakışlarına. Öylesine bir parlak görünürdü, o kol kola yürüyen iki insanın dev asaleti bana. AY IŞIĞI GİBİ GELİRDİ, SOKAĞIMA HER UĞRAYIŞLARINDA... Neydi namus, ne kadardı, teraziye koysak, hangimiz daha değerliydik, bunların herbiri tartışılmalıydı oysa... GENELEVDEN KADIN ÇIKARMIŞTI, tornacı HASAN USTA. Tabulara inat, anasının yabani isyanlarına inat, baştaki örtüyle ---------------------- kıçtaki şalvarı -------------------- namus sayan, -------- zavallı cemaatine, boş cennet vaadleri haykıran, cuma vaazlerine inat... TEMİZLEDİ GÜLCAN’ I HASANUSTA... Nurla yıkandı sabahlar başucunda... Beş vakit secdeye durdu GÜLCAN, günahları semada yıkandı, durulandı avuçlarında karanlıklar. Genelevden kadın çıkarmıştı, TORNACI HASAN USTA... İnsanlık dersi verircesine, tüm namus simsarlarına inat, doğruluğun kitabını yazmıştı sanki, şimşek bakışlarıyla... Mavi badanalı evinin duvarlarını, eflatun sümbüller sarmış, bahçedeki tulumba, bir başka azametle, kükremişti toprağa. Bahçesinde Kangal, her ezan okunduğunda, HASAN ustaya teşekkür edercesine, Rabbine yakardı, Genelevden kadın çıkarmıştı, HASAN usta... Meraklı komşuların fısıldaşmaları, merhametli yakınlaşmalara karışmıştı, BEYAZI bir başka aydınlatıp, şıkır şıkır kalaylamıştı, beyinlerde oksitlenen hoyrat inançları... Harika yüreğiyle, ne güzel bir komşumuzdun sen, HASAN usta, bu ikindi, selâlar okunurken işittim ki, kalp krizine teslim oluvermiş, yorgun vücudu ve asil ruhu. Basamak basamak tırmanırken yüreği , cennetin makamlarını, geriye koç gibi iki evlat, ve adam gibi adam olmayı bırakmıştı HASAN USTA... Ne ihanetin bedelini, namlunun ucundaki mermilerle ödetmiş, ne namusu yürekten ötelerde , şapşal bir organın çehresinde zannetmişti. Olağanüstü bir cesaretti o, evlere televizyon bile düşmeyen, RADYOLARDA ARKASI YARINLI DÖNEMLERDE ceviz konsollarda, nakış işlemeli raflarda, medeniyetin dokunmadığı çağlarda, böylesine bir asalet, cesaret isterdi. Zoru başarmıştı HASAN usta. ***Cennet *** mekanı ola... NİLGÜN SEYMEN 25 / 10 / 2012 ------------------------ PERŞEMBE |
En derin hürmetlerimle.