ÇOBANIN DERTLİ KAVALI
Çok uzak diyarların yamaçlarında
Sessiz sessiz ağlayan bir çoban vardı Bir garip başı birde dertli kavalı vardı Kendi başına hem çalar hem ağlardı Duyguları çok karışıktı,ve dinliyordu Doğanın bütün gizemli seslerini.. Vakit son bahar aylarından biriydi Yapraklar rüzgarın çıkarttığı Islık sesiyle dans edercesine Birer birer düşüyorlardı yerlere Bulutların arasından,güneş bir gözüküp Bir kayboluyordu,fotoğraf çekercesine.. Hayvanlar kendi başına irkiliyor Kurtlar ulumaya başlıyordu o gece Garip bir durumdu yaşanılan herşey Sanki deli bir keman sanatçısının Sanatın bütün telleriyle oynarcasına Bütün dengeler bozulmuştu o anda.. Gizli bir gariplık vardı çözemediği Çoban bazı şeylerin farkındaydı Hava gerektiğinden fazla soğuktu Kuşlar ötmüyor leylekler göç etmiyor Bulutların akışı bile bir başkaydı Ve çoban alıp dertli kavalını eline.. Başladı çalmaya içli içli ağlarcasına Sanki çok uzak diyarlardan birisi Yüreğinin sesini dinliyor gibiydi Ve notasını bile bimediği çok sevdiği Kavalını birazcık çaldıktan sonra Öperek çantasının içine koydu.. Ve başladı kendi kendine konuşmaya Yavaşça dönüp rüzgara seslendi Sen anlarmısın bu garip aşığın derdini Rüzgar sustu kaldı,cevap bile veremedi Döndü dalda öten bülbüle sordu derdini Peki sen anlarmısın benim derdim dedi.. Yıllarca toprağını yuttuğu suyunu içtiği O doğanın görkemli gizemli gücü bile Çobanın bu derdine çağre bulamamıştı Çoban her defasında hüzünlenip ağladıkça Kavalı dile geldi,dertli dertli çalıverdi Dünyanın gizli kalmış,bütün notalarını... Ufuk GÜNEY |