SON'um değil SOL'um
Senin bana verdiğin en acımasız ceza; gidişin
Kalbimi ağır yaralı bırakıp gidişin. Keşke diyorum, keşke öldürseydin. Çünkü, öldürseydin her aklıma gelişinde başımdan aşağı kaynar sular dökülmüşcesine yanmayacaktım. Sen giderken sustum, bekledim. Belki dedim belki döner. Ama arkana dahi bakmadın.Ayak seslerin beynimi kemiren çığlıklar gibi yankılanıyordu beynimde. İlerdeydi adımların hep ilerde. Attıgın her adımda hayallerim biraz daha yıklıyordu üstüme. Üstüne kalbimin kırıkları. Nasıl altından kalkacağımı bilmediğim bu enkazdan çıkmak zorundaydım ama nasıl ? Belki dedim, başarırım. En yakın arkadaşım olmuştu ’belki’ler. Sonra bakmaya kıyamadığım resmini getirdim odandan. Hani baş başa gittiğimiz İstanbul gezisinden. Adına şarkılar, şiirler yazılan istanbul’un güzelliğini, güzelliğinle ört pas ettiğin resim. Aldım karşıma, 2 kadeh koydum masanın iki ucuna. Ve bi kalem kağıt. Yazdım "Dön" dedim herşeye rağmen, sensiz her geçen saniye kan kaybeden bu yara’nın kanamasını dindir. Ve gözlerime bak , çaresiz ve titrek bir ses tonuyla ’Pişmanım’ dediğim zaman son ver bu cezaya.’Sonum olma, SON’um ol’ Uyuya kalmışım, daha doğrusu sızmışım. Ayıldığımda kokunu hissettim salonda, fark ettim döndüğünü. Karşımda ki resim yoktu. Koşar adımlarla yatak odasına fırladım. Ve karşımda sen, yüzümde şapşal bir tebessüm. Kıyamadım uyandırmaya her zaman ki gibi. Sonra masamı toplarken gece yazdıklarımın altında bir not senin yazındı bu. Okudum; ’ Hem SON’un hem SOL’un olmak için döndüm’... Hidayet YILMAZ 4 Şubat 2012 Gece 04:15 |