ANNA PERENNA II
-Bu şiiri, falez yüzlü Akdeniz’in hırçın sularına bırakıyorum...-
Gecenin kandilleri usul usul Uzaklarda yanarken Benim payıma zifiri karanlıklar düşüyor Anna Perenna Ellerimi sana uzatamıyorum Ellerim üşüyor Sen, Akdenizin ölümsüz kraliçesi Ben Attila`nın ordusunda bir çeri Bana görev vermiş görklü Tanrım Biliyor musun Ben büyük sevdâlara adanmışım At üstündeyim doğduğumdan beri Sana bu mektubu Perge’den yazıyorum Akdeniz kalbimin kıyılarını döverken Ben seni içip sızıyorum Bilmem kaç bin yıl önce geleydin diyorum Dünyanın tozunu dumana katarken Üstelik beyaz atım da eşkindi o zaman Sahralar dar geliyordu! Ne ki karşımızda bir ordu Kaleler nağramızdan düşerdi Perenna Zulmün karanlığını güneş gibi boğardık Sana bu şiiri al kanımla yazıyorum Akdeniz kalbimin kıyılarını döverken Ben seni içip sızıyorum Sensiz bütün zaferler bana angarya... O zamanlar orada bir küçük koy vardı Oturur palmiyelerin gölgesine Kılıcımı bilerdim Gözlerimi senin gözlerinde yıkardım Gözlerin mavi miydi Perenna Seni görürdüm suların yakamozunda Uzanırdım tutamazdım Güneş Bakır Dağlarına Alevlenip düşerken İçmiş gibi bir sağrak dolusu kımızı Esrirdim Bakır Dağları gibi Kürşat Seddi Çin`e götürürken kırkımızı ’ne işin vardı buralarda geldin Asya’dan’ kendi kendime sorardım Perenna! Sen yokken düşlerimde Bir incecik çınardım Yan avuç süt Gölüydüm, Aral’dım Gözlerin yoktu gözlerimde Önüm falez yüzlü bir deniz Ve dağlarla sıralı ardım Sarı çöllerde yağmur gibi İçime sevdâlar sardım Yalçın kayalıklara ok atardım, kargı salardım Roma`nın süvarilerinden çetindi Ah benim yeşili yediveren yurdum Durup durup sahralarda tozuyorum Akdeniz kalbimin kıyılarını döverken, Seni içip sızıyorum Ah Perenna, ah`ımı al götür Hangi yüzyılda yaşıyorsan Haber de verme, yalnızca al götür Bütün tanrıları duysun Likyalı`ların Zeus’un tapınağını yıkacağım senin için Benim tanrım gök tanrısı Perenna Yerlerin ve göklerin tanrısı Sarhoş Roma`nın Bürütüs’leri ne bilsin Ne bilsin Sezar? Yapıp yapıp taptıklarınızı da bir gün Yutacak bir mezar Perenna! Biliyorum üç bin yıl sonra Seni bana anlatacaklar Kara bahtımın karası topraktan birer birer Çıkarılan lahitler Senin dağlarında ne yağmur Ne kar! Ne gül, gülizâr! Benim dağlarımda Ya karanfil Ya sümbül açar Benim başımdan duman çekilse Çekilmez efkâr Hatırlıyor musun Perenna Sen tanrıçalarla yıkanırken Kızıl tuğların ışığında Ben Batı Roma`ya giriyordum Attila`nın sağındaki bendim Solundaki de Balçar Güneşin doğduğu dağların ardından geliyorduk Güneşi kovalar gibi, atlarımız çatlarcasına Ne kargılarımız eğildi bu koşuda Ne kılıçlarımız girdi kına Sana bu şiiri uzaklardan yazıyorum Perenna Yollar uzun Vakit dar Sen okumasan da olur Bir hilâlin gölgesinde Okuyacak yıldızlar Gözlerin Akdeniz mavisi mi Çağla yeşili mi bilmiyorum Gidip gidip geliyorsun dalgalarla Daha aşacağım dağlar var Perenna, Daha geçeceğim çağlar var Yasemenler açsın kıyılarında Sen beni bekle Kibele doğurganlığınla Bir gün mutlaka alacağım seni Bilirsin kılıcımın gücünü Atımın yıldırımlarla yarıştığını da Sakın ha, sakın Gözlerini saklama Benim yüreğim merihteki Rüzgarlar kadar hırçın Ya sen Perenna, ya sen Olimpos`un dağlarına güneş vururken Bakışın delerken kılı Gözlerin bakır kızılı Ya neden Yüreğini lirine tel tel bağlayıp Ağlayıp ağlayıp Ağlatma Bozkırın harlı yüreği benim işte İşte yine senin için sahralarda tozuyorum Akdeniz kalbimin kıyılarını döverken Ben seni içip sızıyorum Durmuş Kaya na Perenna -------------------------------------------------------------------------------- Bu şiirin hikayesi: Sevgili dostlar aşağıdaki yorum bir başka siteden alınmıştır, şiirin vermek istediği mesajların daha iyi algılanabilmesi adına gördüğüm lüzum üzerine buraya ekliyorum: ’Anna Perenna - Yeni yıl Tanrıçası. Onun festivali Mart ayının 15 de kutlanırdı. Romalılar amnis perennis ’sonsuz akıntı’ kelimesine çeşitli anlamlar vermişler Belli ki sizin kraliçeniz de adını bu Roma tanrıçasından almış..Yüzyıllar hatta binyıllar öncesinde yaşanmış bir aşkı günümüze şiirle taşıyabilmek büyük ustalık ister..Ustalık dışında araştırma ve bilgi birikimi de gerektirir..Bunu gerçekleştirebilmek için gerekli lirik ve akıcı anlatımı yakalayabilme konusundaki başarınız ortada..Şiirirnizde güzel kraliçanizin hüznünü, yalnızlığını, Akdenizin eşsiz güzelliklerini de fon olarak kullanarak çok güzel yansıtmışsınız..Bir de imkansız aşk imaları ile şiire çok hoş, büyülü bir hava vermişsiniz.Ayrıca mitolojik öğelerden yararlanmayı da ihmal etmemişsiniz.. `adını tanrıçalardan alan kraliçem`` seslenişi, mitoloji ile tarihin kaynaştırılması konusunda güzel bir buluş..Zaten mitolojik motifler şiire lirik bir anlatım katmanın dışında içinden çıkılmaz tarihi gerçeklere de bir tül görevi yapıyor..Bir edebiyat ürünü tarihi belge niteliği taşımak zorunda değil elbette.ama; tarihe damgasını vurmuş kişlerin adı geçince en azından bu kişilerin aynı çağlarda yaşayıp yaşamadığı konusunda bilgi sahibi olmak için gerekli araştırmaları yapmak ve bu emeği esirgememek gerekir. Bu eser benim olsaydı mutlaka bu çalışmaları yapardım..Siz de yapmış olmalısınız..İşte burada şiirin didaktik yönü ortaya çıkıyor. en azından adı geçen kişilerin aynı dönemin insanları olup olmadığını merak eden dikkatli bir okur gereken araştırmayı yapabilir.Ben okur olarak bunu yapacağım.Çünkü tarihi detayları ile bilemeyiz.. Kısacası, şiiriniz için harcadığınız emek ve başarılı anlatımınız için kutluyor, farklı bir tarzı denediğiniz için de çok takdir ediyorum..Başarılarınızın devamını diliyorum..’..................... Değeli gönül dostları, yukarıda okuduğunuz yorum değerli şaire Y. C’ye aittir bildiğiniz gibi... Bu çok değerli yorumu için sayın Y. C’ye teşekkürü bir borç biliyorum. Engin kültürü ve mitoloji bilgisiyle bizleri aydınlatmıştır. Şunu açık sözlülükle itiraf etmeliyim ki, ben bu şiiri fazlaca inceleyip detaylara inmeden yazmıştım. Sayın Y.C.nin kaleminden Anna Perenna`nın kısa hayat öyküsünü de belgesiyle birlikte öğrenebilirsek bilgilenmiş olacağız... Sevgilerim ve teşekkürlerimle gönül dostları, ve, Y. C. ’ |