DUT AĞACIM.
DUT AĞACIM.
Ömrümün yoldaşı, her günümün sırdaşı Mekanımın değişmeyen tek mihenk taşı. Çok Yusufçuklar öttü geceleri dallarında Bak bir ömür bitti, şu Kemah’ın yollarında Her gün kuru dalına dayanarak yanına geldiğim, Öğlen sıcağında bir nefeslik serinliğim, Yıllarca gölgende paylaştığım muhabbetinde Bir sen şahitsin şu memleket sevgime. Dut ağacım, Kerpiç duvarımda hatılımdın, çorak bacamda oluğum, Ömür bir nefes imiş, tükendi bak soluğum. Sen de biliyorsun vakit işliyor hep sondan yana Biz hiç erişmeyecektik sanıyorduk bu hazana, Benim saçlarımda aklar, sende de başlamış kuruluklar, Artık çekmiyor bak bu bedeni yorgun ayaklar. Ah de vefa bir ziyaret edeyim seni dedim bugün Biliyorum muhacirlikte sen olmuştun mazlumlara öğün. Dut ağacım Başka bir yer yok muydu yeşerdin ki bu iki yol çatında, Ne aradı köklerin bilmem, bu çorak toprağın tadında. Yetmedi mi gidenlerin ardından döktüğün yapraklar, Kurutmadı mı köklerini bu çatlak tuzla topraklar. Biliyorsun alt yoldan niceleri gelip geçtiler Üst yola dönenler tepeleri ebedi mekan seçtiler. Musallada ne derlerse desinler, sen iyisini bilirsin. İki kuru dalınla bana öbür yanda sen şahitlik edersin. Dut ağacım Bak, yeni nesiller geçiyor yanından her gün. İhtiyarlıkta onlara da gölgelik edeceksin bir gün. Hadi biraz daha dayan, sararıyor körpe filizlerin. Bir nesil e yetecek kadar kalmadım mı mecalin. Bırak taze çiğlerini özümsesin şu körpe yaprak Bir aşığın daha büyüsün kollarında uyuyarak Budaklarına tutunsun o masum ellerini, Baharda söylesin sana dertli gurbet türkülerini. Dut ağacım Ayrılığa yandık seninle her saat, her gece. Muhasebesin ’e düştük hep gidenin günlerce. Biz koruduk köklerimizi bir şeylerden bak hiç bozulmadı, Bir nefes avunalım dedik mekanımızda o da nasip olmadı, Sardı bedenimizi genç yaşta çeşit, çeşit dertler Gel de yaşa her yanda yalancı yüzler, yalancı muhabbetler. Yeter artık ben de neslimin ahvalini istiyorum. Nereye gitti onlar sen bilirsin diye sana soruyorum. Dut ağacım Alt yoldan geldim şimdi üst yola sapıyorum. Artık bundan sonra ben de tepeleri mekan tutuyorum. Sen de inanmayacaksın, diyeceksin daha çok erken Bir veda edeyim dedim sana son defa giderken. Özünden öz kattın bunca yıl hep ağız tadımıza, Senden başkası şahitlik etmez sonumuza, Ben vefayı astım dalına sen ona mukayyet ol Haydi, bana müsaade gideceğim yer çok uzun yol. Faruk KÜÇÜKTAŞ © 15.10.2012 |
Ömrümün yoldaşı, her günümün sırdaşı
Mekanımın değişmeyen tek mihenk taşı.
Çok Yusufçuklar öttü geceleri dallarında
Bak bir ömür bitti, şu Kemah’ın yollarında
Her gün kuru dalına dayanarak yanına geldiğim,
Öğlen sıcağında bir nefeslik serinliğim,
Yıllarca gölgende paylaştığım muhabbetinde
Bir sen şahitsin şu memleket sevgime.
Dut ağacım,
Kerpiç duvarımda hatılımdın, çorak bacamda oluğum,
Ömür bir nefes imiş, tükendi bak soluğum.
Sen de biliyorsun vakit işliyor hep sondan yana
Biz hiç erişmeyecektik sanıyorduk bu hazana,
Benim saçlarımda aklar, sende de başlamış kuruluklar,
Artık çekmiyor bak bu bedeni yorgun ayaklar.
Ah de vefa bir ziyaret edeyim seni dedim bugün
Biliyorum muhacirlikte sen olmuştun mazlumlara öğün.
Dut ağacım
Başka bir yer yok muydu yeşerdin ki bu iki yol çatında,
Ne aradı köklerin bilmem, bu çorak toprağın tadında.
Yetmedi mi gidenlerin ardından döktüğün yapraklar,
Kurutmadı mı köklerini bu çatlak tuzla topraklar.
Biliyorsun alt yoldan niceleri gelip geçtiler
Üst yola dönenler tepeleri ebedi mekan seçtiler.
Musallada ne derlerse desinler, sen iyisini bilirsin.
İki kuru dalınla bana öbür yanda sen şahitlik edersin.
Dut ağacım
Bak, yeni nesiller geçiyor yanından her gün.
İhtiyarlıkta onlara da gölgelik edeceksin bir gün.
Hadi biraz daha dayan, sararıyor körpe filizlerin.
Bir nesil e yetecek kadar kalmadım mı mecalin.
Bırak taze çiğlerini özümsesin şu körpe yaprak
Bir aşığın daha büyüsün kollarında uyuyarak
Budaklarına tutunsun o masum ellerini,
Baharda söylesin sana dertli gurbet türkülerini.
Dut ağacım
Ayrılığa yandık seninle her saat, her gece.
Muhasebesin ’e düştük hep gidenin günlerce.
Biz koruduk köklerimizi bir şeylerden bak hiç bozulmadı,
Bir nefes avunalım dedik mekanımızda o da nasip olmadı,
Sardı bedenimizi genç yaşta çeşit, çeşit dertler
Gel de yaşa her yanda yalancı yüzler, yalancı muhabbetler.
Yeter artık ben de neslimin ahvalini istiyorum.
Nereye gitti onlar sen bilirsin diye sana soruyorum.
Dut ağacım
Alt yoldan geldim şimdi üst yola sapıyorum.
Artık bundan sonra ben de tepeleri mekan tutuyorum.
Sen de inanmayacaksın, diyeceksin daha çok erken
Bir veda edeyim dedim sana son defa giderken.
Özünden öz kattın bunca yıl hep ağız tadımıza,
Senden başkası şahitlik etmez sonumuza,
Ben vefayı astım dalına sen ona mukayyet ol
Haydi, bana müsaade gideceğim yer çok uzun yol.
Faruk KÜÇÜKTAŞ © 15.10.2012
Sair dost dut agaci diyerek beni cocukluk gunlerime goturdunuz varolasiniz saygilarimla
gercekten dort dortluk bir siir okudum
Kaleminz daim olsun
Saygilarimla