Günüyle AdemŞiirin hikayesini görmek için tıklayın Âdem: Buradaki Âdem, inançların Âdemi değildir. Aksine inançlara konu olan, bir sembolizmin geri plânı unutularak yaşam içinde, aktüel çevreye göre değişen, dönüşen anlatımların inançlaşması olan Âdem’dir.
Tarihte ilk kez bir araya gelen etnikti sosyal birlikler, ittifakı düzen kurmuşlardı. Etnik yapıları bir araya getiren ittifakı düzen içi, etnik çatışmaların da; huzursuzluklarını aşmak gerekiyordu. Etnik yapılar, totemi kimlik tanımlığının dışında; insan gibi bir tanımışlık aitti eşmesini ne biliyorlardı; ne de böyle bir tanımlanmanın ihtiyacı içindeydiler. Ya da her etnik yapı kendisini böylesi bir "kendi içince olur duyguyla öznel düşünmenin merkezine" alıyordular. Diğerlerini bu bağlamda bu değer (insan) duygusunun dışında bırakıyordular. Onları insan saymıyorlardı bile. Her şeyi, kendi aitliği için oluşla, kendi totemlerinden sadır olmakla kendisine doğru gelen meşruiyetlik sayıyordular. Ne olmuştu da, böyle bir tanımlanmanın gereğini duyuşla bu adımı atmışlardı? Üretim yapmanın temas eden girişmesi ile her biri bir birine göre zıt kutup ve ayrı kültürle, gelenekti tanımlama olan etnik yapılarla ittifaklar yapılmaya başlanmıştı. Bir kan ve doku uyuşmazlığı başlamıştı. Bu paradoks nasıl aşılmalıydı? Her bir düzenleyen etnik totemi yapıdan [düzenleyen, yöneten (totemciliklerden) tanrılardan] bir parça can, kan; totem görüntüsü (suret) ve totemlere dek düşünceler ilavesi ile insan yaratılmıştı. Ve yine tarih sahnesine "ilk kez insan tanımıyla" insan olma üzerinde eşitleşip, kardeş olunuşun ittifakı edilmişti. İşte Âdem, insan kardeşliği üzerinden kültür üretmenin sembolik anımsanması olan bir ortak ittifakı kültür olmanın Âdem’idir. Aslında yaratılan insan ve insan kavramıdır. İnsan kavramı burada "totem" bir kavramdır. Tüm etnik yapıların kaynağını aynı insan ata soydan (totemden) gelmenin kutsallığını ifade eden bir tabudur. Böylece ayrı ayrı totemlerden gelen etnik soy olmanın üstünlük çatışması, insan totemi üzerinden; insan kardeşliği ile aşılıp; "insan soylu oluş eşitleşmesi"; "insan soylu atadan olmanın eşitleşmesi" doğmuştu. İnsan olarak yaratılan Âdem fikri, sosyal eşitleşmesi ile ittifakın giderek millet devlet ve imparatorlukların etnik yapı huzursuzluğunu giderme gayreti günümüze dek sürdü. Hala da Âdem’den olma kardeşlik anlayışıyla bu çaba sürmektedir. Değilse Tanrılar kendi suretlerinde (İggi’lerde) her birinden bir parçayla insan kavramı üzerinde eşitleşme yaratırken, etraf; etnik totemi âdemlerle (biyolojik insanlarla) doluydular.
Bir âdem, bir madem
Yola koyuldu, fikri sadem Âdem yeryüzüne düşmüştü Yalnızlık başına Tüm olur emeği, eylemiyle Yaşama, ekmeğine aşına düşmüştü Bilmeye ve öğrenmeye dek Yol yok, iz yok Egosundan gelen Duygularıyla çelen Anlam, yönelim, ifadelerden maada Nebatın, karacanın hızıyla yarışır O zaman, karnı ile barışır Güvenliğinden kalmadı mı şüphesi Beyinsel alıp vermelere karışırdı. Dış zaten bir etki buyuran Egoya dek seçimiyle kendisini duyuran Hiç mavala gerek yok Eğer konacaksa bir şey; terek çok Etki uyaran konuları Oldu egoya dek yontuları Her düşünme biçimlenmesi Ego dışı oluşla da hiçimdendi Mide ve tenine, güvenliğine dek Olurlarla yorumlandı Totem, açlık, güvenlik, cinsellik Bencilliğe hitabıyla için sellikti. Hiç bir zaman olaylar tekil sürmez Alışmalarıyla ansımalar Tüm dış etkimeler kadar kendisinden yansımalar Bene göre seçilip, ayıklanıp Mana veremediği yerde sayıklanıp Harcıyla örülüyor Alışma ve ansımaları Tabu ve totem etmenin farkıyla görülüyordu Tepki ve etki Âdem’in eline verdi Davranışından bir yetki Açlığa tepki duyanda Meyveyi yönelişle soyanda Böylesi algılarla Hem öznel, hem nesnel doyanda Âdem gün şaşırdı Âdem gün aşırdı Her olma ve oluşma Sınırlı sürekliliği taşırdı "Daha dün" dedi "Âdemi verdim Şimdi alma sırası" diye Sözünü koydu toprak Canımdan can kopararak Gün gelir Adem Seninle yetik, seninle sonsuz vadem Toprak zaferini koymuştu İnsan hem aç, hem doymuştu. 11.10.2012 Âdem: Buradaki Âdem, inançların Âdemi değildir. Aksine inançlara konu olan, bir sembolizmin geri plânı unutularak yaşam içinde, aktüel çevreye göre değişen, dönüşen anlatımların inançlaşması olan Âdem’dir. Tarihte ilk kez bir araya gelen etnikti sosyal birlikler, ittifakı düzen kurmuşlardı. Etnik yapıları bir araya getiren ittifakı düzen içi, etnik çatışmaların da; huzursuzluklarını aşmak gerekiyordu. Etnik yapılar, totemi kimlik tanımlığının dışında; insan gibi bir tanımışlık aitti eşmesini ne biliyorlardı; ne de böyle bir tanımlanmanın ihtiyacı içindeydiler. Ya da her etnik yapı kendisini böylesi bir "kendi içince olur duyguyla öznel düşünmenin merkezine" alıyordular. Diğerlerini bu bağlamda bu değer (insan) duygusunun dışında bırakıyordular. Onları insan saymıyorlardı bile. Her şeyi, kendi aitliği için oluşla, kendi totemlerinden sadır olmakla kendisine doğru gelen meşruiyetlik sayıyordular. Ne olmuştu da, böyle bir tanımlanmanın gereğini duyuşla bu adımı atmışlardı? Üretim yapmanın temas eden girişmesi ile her biri bir birine göre zıt kutup ve ayrı kültürle, gelenekti tanımlama olan etnik yapılarla ittifaklar yapılmaya başlanmıştı. Bir kan ve doku uyuşmazlığı başlamıştı. Bu paradoks nasıl aşılmalıydı? Her bir düzenleyen etnik totemi yapıdan [düzenleyen, yöneten (totemciliklerden) tanrılardan] bir parça can, kan; totem görüntüsü (suret) ve totemlere dek düşünceler ilavesi ile insan yaratılmıştı. Ve yine tarih sahnesine "ilk kez insan tanımıyla" insan olma üzerinde eşitleşip, kardeş olunuşun ittifakı edilmişti. İşte Âdem, insan kardeşliği üzerinden kültür üretmenin sembolik anımsanması olan bir ortak ittifakı kültür olmanın Âdem’idir. Aslında yaratılan insan ve insan kavramıdır. İnsan kavramı burada "totem" bir kavramdır. Tüm etnik yapıların kaynağını aynı insan ata soydan (totemden) gelmenin kutsallığını ifade eden bir tabudur. Böylece ayrı ayrı totemlerden gelen etnik soy olmanın üstünlük çatışması, insan totemi üzerinden; insan kardeşliği ile aşılıp; "insan soylu oluş eşitleşmesi"; "insan soylu atadan olmanın eşitleşmesi" doğmuştu. İnsan olarak yaratılan Âdem fikri, sosyal eşitleşmesi ile ittifakın giderek millet devlet ve imparatorlukların etnik yapı huzursuzluğunu giderme gayreti günümüze dek sürdü. Hala da Âdem’den olma kardeşlik anlayışıyla bu çaba sürmektedir. Değilse Tanrılar kendi suretlerinde (İggi’lerde) her birinden bir parçayla insan kavramı üzerinde eşitleşme yaratırken, etraf; etnik totemi âdemlerle (biyolojik insanlarla) doluydular. |