En Gizli YerimdesinSeninle mavi bir iklimin yangınlarına düştüm, yaram çok derin Çöl rüzgârlarına karıştım, pusularda kurşunlandım da ölmedim Avuçlarıma sığmayan sevdana döndüm yüzünü, pes etmedim Gözlerinle kuruldun sevda otağıma, şimdi en gizli yerimdesin… Dudaklarındaki yaşamak türküsüyle günleri ve hayatı adımlıyorsun nicedir Ruhundaki gülüşleri çıkarıp günlüğünün kavanozundan ’ey hayat’ şiirleri ekliyorsun arada bir Birikip sana, beni yanına çağırdığında koşup geliyorum er geç yanına ve sarılıp uykulara dalıyoruz öylece Sonra şafakla yine aynı hikâyenin sokaklarına dalıyor, savruluyoruz ayrı yönlere Dilimizde yine o bildik türküyle geceye oltalar atıyoruz aşk için, sevda ve sevgiyle. Sende biriktikçe bende eksilen yankıların düşsel kanatlarıyla günlerdir uçuyoruz farkında mısın? Kimi duruyor ve tükendiğimi, gücümü yitirdiğimi fark ediyorum Adın yanıp sönüyor bir ekranda ve ben sana dokunamıyorum İçimde bir yerdesin, ama seni göremiyorum. Yok olmaya yol alan isimsiz bir gemide seninle maviydi oysa düşüm, ama neden böyle aşkınla üşüyüşüm Elimde sana tomurcuk bir gül, bir parça hüzün, galiba ben seni yüreğimden çok önce düşürmüşüm. Sen göz kapaklarına uykuyu sürmeden gecem sessizliğe bürünmez gül gülüşlüm Sen istemedikçe bu yürek yangınları dik yamaçlarına sıçramaz Yanağına avuçlarımı sürer, ellerine uzanırdım bir zaman Birikip sevda bulutu gibi ülkene yağardım yellerle Kaç mevsim geçmiş, kaç zemheri atlatmışım bilmiyorum Şimdi kanıyor yaram, dermansız bir sargı gibi acıtıyor merhaban. Bütün yangınların sorgusunu siyah geceler üstlenir gül yüreklim Bütün anlamsız doğruların yanlışını sadece yürekler çeker Gündüzlerin özlem tufanında yudumlarken biz yaşamı en zor dileklerle fal açarız ruhumuza Geçecek, sevecek, özleyecek, görecek ve gerçektir aşkı tapınmamız. Şimdi yum gözlerini ve hayatı dişle. Yaşamak yine o sol ağrı, yine sorgusuz sancı gülüm Nefeslen ve sevdayı düşle Sor bakalım aşk adamı nerende? Bütün sözlerin bölündüğü yerde, insan da parçalara ayrılır gülüm Sert sözcükler üzerinde gezip, bulut imgelerle isim bulmaktır aşka benim işim. Büyük isyanlar kalır bir gün bizim de dudaklarımızda Dirliksiz sevgilerin gürültüsüyle geçmişin delik ceplerine şiirler doldururuz, sevdanın sokağında düşürmek için. Umurunda bile değilim aslında, yüreğimdeki lâbirentlere girmeye, aç bırakılmış sözcüklerimi doyurmaya sofralar kuramazsın. Hep başkalarının acısını dinledim gönül frekansımda Gölgem dolaştı kıyıları vuran dalgalarda Ecelsiz sandım aşk``ı, ölümsüz şiirlerin yorumlarında ağladım, ama bir türlü kendi soruma cevap bulamadım Hoşça kal demek en kötürüm eksikliğime bilgeliktir benim Kapanır kapılar ve yeşil ormanlarda kendimi kaybederim Avuçlarımdan kayıp giden zaman, mecalsiz sevişmelerin gizli odalarına konar Yürekte ışırken kayıp kentlerin ölgün ışıklarında gökyüzümüzü arar, kelimelerin içimizi ağrıtan gözyaşlarıyla kırılgan yüreğimizi onarmaya çalışırız. Saçlarına evrenin bütün çiçeklerini takmak istiyorum yokluğun kapıma gelip dayanınca. Sen, nazlı çiçeğim, sen kardelenim, sen yaşam umudumsun benim Dokunamadığım, günlerdir özlediğim kadınıma ne yazsam, ne anlatsam yetmiyor artık. Sözcüklerim benim değil, sahiplenemediğim bir duygu gibi sıkıyor bir kelepçe ruhumu. Olabilsen diyorum keşke içimde Olabilsen diyorum yanı başımda Sustukça, birbirimize çocuklar gibi darıldıkça, bir başka dünyanın adamı oluveriyorum. Sonraları hep ertelenen, hep yürekte demlenen bir çay gibi yokluğunun sarmalında yineliyorum kendimi. Özleminle, gülüşlerinle, duyuşlarınla seni yeniden hak ediyorum. Sesimizin yankı yaptığı bir odada düşüyoruz biz sessizliğin düşünüşlerine. Algılamaktan korktuğumuz sevdalı sözcüklerimizi yarına erteliyor, kapsül direncimizi uykulara saklıyoruz. Acılarımızın çelik kanatlarında sevdanın üzüm şıralarını mahzen gönlümüzde dinlendirdikçe sarhoş adımlarla hayatı voltalıyoruz. Ak kâğıtlara sığmayan vefanın, ömrüme mevsimler getiren sevdanın gül desteleriyle sevgiyi öğrettin bana. Boşa çiğnediğim yitmiş senelerimin sokaklarında hayali tutkunluğumla, ruhundaki konukluğumla geçen bir mevsimden sonra cemreler düştü gönlümün ozan topraklarına Düşlerimi sulayan tanrısal düşünüşlerle, yüreğimi sulayan denizler ötesi köpürüşlerle, ovalarımı renk renk çiçeklerle donatan gülüşlerle serpildi ozan bağrım Ocağımda ateş, tenceremde aş, yüreğime nefes oldun sen. Acılarına nefer, gemilerine yelken, yüreğine şiirlerimle ve sevgimle derman olacağım ben. Sevince hüznün giysisini biçince iplik bekleyişlere dolanır yürek. Tanıdık günaydınlar, tatlı hayallerin dikişini diker Her bahar sancısı kışı kucağından atınca yürek yazın dalgakıranına düşer. Abartılmış düşler diyarında sessizlik kimi zaman rüzgârsız da eser. Aynalar her söz çığlığını aslında kendine söyler. Sen olmadan, gülüşünle ısınmadan nasıl geçmiş bunca zaman bilmiyorum. Suya yazdığım dizeler gönlümün sularına döndü kadınım. Biz ki, tutkumuzun zirveye ulaştığı anlarda kucağımızdaki sevgiyi değiş tokuş ederek sevişiriz uzak odalarda. Bedenimizin tutkulu tuz denizlerinden tas tas sular içeriz titreyişlerle. Gün kısalır, gece uzar özlemin isyana sarıldığı bekleyişlerle. Umut koyarız şarkıların isimlerini, bulut yüreğimizle okşarız gecelerin atar damar sürgünlerini. Uzun uzun düşünmeden, bire üçe, beşe bölünmeden, gözlerinin yatılı yerlerinde cam parçalarıyla örülü bir bahçedeyim seninle. Yol yordam bilmeden, dalmak istiyorum ruhunun derinliklerine. Aklımda gözlerin, içimde sen, ruhumda aşkla, yalnız sende yorulmak istiyorum. Poyrazlarla örülen bir seyir defterinin en özel yerinde, aynalar döşeyip pembe bir odaya seninle sevişmelere durmak istiyorum. Sen ki, açan gülsün en uzak bahçelerde. Sen ki, gerdeğin gergefinde kadınsın, ruhuma sarmaş dolaş bir halde. Belleğimde, gönül beşiğimde ve argın beklentilerin orta yerinde, sallanan mendillerle, çocukların duyumsamak istediği ninnilerle, uçan bir kuşun kanadında, yasak öpüşlerinle titremek istiyorum. Aşım ol, tuzum ol, kadınım ol haydi. Bu bilekleri ve yürekleri zincirli insan harmanında seninle, yalnız sevginle savrulmak istiyorum... Selahattin Yetgin |