Gitti Ömrü Nazeninim...
Ne doya doya kokladım, ne bir deste gül derdim,
Hatırası olmasaydı, bu şehri terkederdim. Ya bir yerde sızar kalır, ya da ölür giderdim, Ben ölmeyi istedikçe, arttı gönülde derdim. Hani bir şarkı vardı ya, saymadım kaç yıl oldu, Yaşamadım ki sayayım, sensiz geçen yılları. Dostlar unuttu adımı, aynalar da el oldu, Saldığın tomurcuk gülden, bildim giden yılları. Tuttu körpecik eliyle, titreyen ellerimi, Kırmızı bir gül uzatıp, tebessüm etti bana. Öpecekmiş anneannem, tuttuğun ellerimi, Koşarken dedi, bak orda! Çok selam etti sana. Dedim ey ceylan yavrusu, haber eyle yurdundan! Hızır mıydı, ermiş miydi, bir göründü sır oldu? Koştum saman çöpü gibi, kehribarın ardından, Gelir diye beklediğim, her günüm asır oldu. Hadi diyeyim hayâldi, ya elimdeki şu gül? .. Hayır, hayır! İki kere deli olmaz bir insan! Kendi gül dü, nesli de gül, gülün ikramı bu gül! O gül şehrimizde açmış, şimdi sen de gül ey can! Yakından bakamam sana, uzaktan bir göreyim, Ey canıma can katanım, ey gönlümün süruru! Bastığın yâr eşiğine, yüzlerimi süreyim, Hasretim, ruhu revanım, sen ey gözümün nuru! Bu ne devlet, ne saadet, artık gam etmem canı, Konuşuyordu taş, toprak, ` bu şehir arzın canı! ` İster sevincinden çıldır, ey bülbül bas figanı! Gülün şebnem zamanıdır, terketme gülistanı! O gün bu gündür sorarım, bir bilen var mı diye, Ne kendisini gören var, ne de adını duyan. Şu salınan selvi boylu, acep o yâr mı diye, Koştum hayâlin peşinden, o beni derde koyan. Ya Rab! Kimseler yanmasın, böyle aşkın narına, Artık mecalim kalmadı, dayanmaz bu derde kul. Bildim sevenler dünyada, vasıl olmaz yâr`ına, Cennetinde yâr yok ise, cennet istemez bu kul. Muammer Bilim |