Cehennet Odası
Benim de bir odam olmuştu
Kızıl saçlı o meleğin evinde Soğuk ve karanlıktı sabahları Işıyordu ancak her taraf Geceleyin yatağımın kenarına geldiğinde Ah o yatağımın kenarına kıvrılan saçları Ne vardı bu kadar kızıl olmasaydı Yakmasaydı beni cehennem ateşlerinde Dağlamasaydı ciğerlerimi Vateğin türküleriyle… Desem de bazen; Unutuveriyorum o karabasanları Karanlıktan kopup gelen O bakışlar aklıma geldikçe hemen… Gerek yok hiç fiziğe, matematiğe Gerek yok eski bilgelerin O içinden çıkılmaz Paradox veya problemlerine… Size göz olan göz Bana bir cennet olurdu İçinde Ahu bakışlı kanatlılar Ve aşk şerbeti akan dereleriyle… Size bir nefes olan mesafe Bana “sus” olurdu geçilmez çöllerde… Bana uzanan eli miydi? Yoksa biraz önce aramızdan Bir melek mi geçti; İşte en iyi bunlar anlatır; “nedir görece?” Seviştim; Ki saatlerce sevişebiliyormuş insan Bir dudak parçası Ve tazelik kokan yumuşacık ellerde Nefessizdim; Ki ne zormuş bir ağaç gibi susmak zorunda kalmak Öğrendim; Ki ne yamanmış bir bulut gibi dolmak Ama ağlayamamak… Susma benim hercai Nemf’im Bırak nefesinde tadayım Yıldızların o mavi semailerini Çok görme bana diye yalvarırdım Bulutların üzerindeki bu gezintiyi… Kolay mı sanıyorsunuz o dalgaları aşmak Tutunmak gibi fırtınanın ortasında Ellerine ulaşmak. Saldırırdı üzerime boynu terlemiş atlarıyla Uzun sakallı okyanuslar hemen gürleyerek. Dedim ya demin de Bir nefesti sadece istediğim Bu kadar güçlüğe direnmeye… Demek ne acı bir inlemekse Görünürdü hemen bir tane Toplamış eteklerini koşarak Çimenlerin üzerinden bir gülümseme Bembeyaz ışıyan teni Ve unutma beni çiçekleriyle ellerinde… Bir nehir akardı saçlarından Dudaklarıma; … Karanlığa karışırdı etraf Müzik solurduk şarap kokulu; Şiirler havada uçuşur Ve meylederdi yatağımız yıldızlara doğru… İşte bu odaya astım Çıkarken Çocukluğumu Kalsın; O’nun yanında yaşasındı sonsuz mutluluğu… |