asırlık yarışlarda
konuşmayı icat eden kimdi
ve yazmayı; hiç düşünmedik, graham bell’di sanırım bu bayağılıkları icat eden ve gayet yeterliydi hepimize... neyi gördük biz neyi anladık elimize tutuşturulan çarpık şiirler hep azarladı dizi dizi kalabalıklar boş boş alkışlarken elimizde cetveller ölçemedik boyumuzu terziler biçti ezberleri biz hep aynalara baktık elimizde bayraklar delicesine hiç durmadan sallandık son bir bakıştır aranan hasretimiz bu ayrılıklara hep neden? yarım bardaklarda bir kaşığa boğulduk.. bizler, okyanusları geçtik, ki ne garip derimizi yüzerken hayatımın en zor kararıydın bir yanımda uçurumlar diğerinde bataklıklar her bir yan tar-ü mar utangaçlık mevsiminde döküldü kıyafetler tutup yakalarından silkeledik cesetleri sen ben olamadığın kadar güzeldin oysa neydi bu telaşe ısmarlama hayatlara yaşanılan kafeslerde bakarken içi boş iki kuytu diyorum ki adam gibi bir vasiyet bıraksaydık bari çocuklara... yaşanacak alanlar madem ki hiç yaşayamadık ve bir daha yazıyorum ve bir daha utanmadan buruşuyor en güzel mevsimler yüzümde evlerin direkleri çökmüş bakımsızlıktı galiba sebebi pencerelerde solan bu yüzler hep küsmüş, asık suratlarız artık biz bu kadar ciddiye almaktı sırnaşıklık dediğin baktık baktık ve baktık hiç anlayamadık (yazdıkça düşmanlarım artıyordu vazgeçemedim) varsın olsun bu kurdelasız karneler bana takılan koltukaltı bir mecburiyet iğne deliğinden geçirilen bugünler dilerim hiç aydınlanmasın hayat hep bir adım öndeydi geçtik çizgilerin üzerinden kitaplarda kaybolduk haritasız, pusulasız ucuz ve sıkıcı günler vicdansızdı ve sıradaydı bizse hep kaydolduk hep kaydolduk tek çıkışımız ezmekti biribirimizi tünellerinde korkunun bu kadar korkmasaydık başımıza gelir miydi bunlar bilmiyorum. bir bayrak yarışıydı asırlardır süregelen bayrakları değil ruhlarımızı tutuşturduk birbirimize kızma bari, bu nahoş sıkıcılık tek yetenek ve bana verilen emanettir taaaa ezelden! 23.07.2012 |