II.
aslında tüm bu olup bitenler hakkında en küçük fikriniz yok...
ama yasamak için de zaten fikrinizin olmasına gerek yok değil mi..? tuhaf koşuşturmalar arasında, sanki hayatları boyunca her şeye yetişmiş bu insanlar da simdi vapuru kaçırmasınlar diye deliler gibi koşturuyorlar... ve simdi siz bir başkasının kağıdından kopya çeker gibi yasadığınız bu hayatta edindiğiniz bilgiler, uzattığınız saçlarınızda ki kırıkların bilgisinden öteye gidemezken; evet siz, simdi hangi keşmekeşliğin tam ortasında, tek başınıza etrafınıza bakıp gülümsüyorsunuz.. söylesenize on dakika sonra öleceğini bile bile insan nasıl hayatına devam edebilir.. ? acizliklerinizden kurtulmanın yollarını ararken sahip olduğunuz o kısıtlı yeteneklerinizin sizi ikna etmesine nasıl tahammül edebiliyorsunuz..? bu kaosun ve komplo teorilerinin tam ortasında, nasıl yolda yürürken yanından geçtiğiniz çöp kutusunun patlamayacağına güveniyorsunuz...? ilk okul yıllarında, nasıl olsa elli kişi içinde ``hoca benimi sözlüye kaldıracak`` diye geniş geniş uyuyup çalışmıyorken hissettiğiniz o rahatlıkla, bir yankesicinin bıçağına hedef olma olasılığınızı düşünürken hissettiğiniz rahatlık aynı mı? sayısal lotodan altı çıkabilme ihtimaliyle aynı oranda bu dünyada kaza kurşununa rastlayabilme ihtimalimiz.. ve hala aramızda sayısal loto zenginleri varsa... neden siz kim vurdu ya gitmeyesiniz...? ki her çekilişte nasıl olurda size çıkmaz o ikramiye diye hayret ederken… bu sırılsıklam aşık olma ihtimalimiz kadar gerçek değil mi..? aşka inanmıyor olman aşk için bir anlam ifade etmiyor.. o seni bulduğunda iş işten geçmiş olacak. ve sabah uyandığında anlayacaksın ki artık odandaki hiçbir eşya eski durduğu yerde durmuyor... ve tanıdığın hiç bir insan tanıdığın gibi görünmüyor sana... ve bu aradaki farkı senden başka kimse anlamıyor… aşk budur.. senin ona inanmıyor olman onun için hiçbir şey ifade etmiyor... |