Beni Bana Sormuşsun / 1“ Muhatabı kendini bilir! ” Be hey kendini bilmez beni bana sorduysan Adım “insan-ı kâmil” soyadım “Haydar” benim. Hep susuyorum diye bunca cümle kurduysan Sustuğum bildiğimin yarısı kadar benim. Ne sandığın kadar kör ne kara ne zifirim Üç günlük bir konakta an kadar misafirim Eğer sen ulemaysan ben en büyük kafirim Rêcm eylesen ne çıkar ruhum payîdar benim. İster Hallacı gibi benim de yüz derimi İster Maraş’a taşı dinmeyen kederimi Nasılsa Hızır Paşa (!) biliyor kaderimi Taşlara gülümserken güle küsmüş dar benim. Bu yüzden “Yavuz” adım, bu yüzden çokum sana “On iki” olsa adın birinde yokum sana Bu yüzden “dergâh” olsan, aç değil tokum sana Çünkü “Hünkâr-ı Bektâş”, “efkâr-ı didar” benim. Sense Yezid demişsin haddini zorlayarak Öfkeni cehaletin narıyla korlayarak Oysa sen Hüseyn`imi susuz uğurlayarak Kerbelâ’da gülerken yitirdiğin ar benim. Peki sen, sûr üflenip doğrulunca Îsrafil Vereceğin hesabı düşünmez misin gafil? Beni neden sorarsın, be hey ekber-î sefil Bir yanım tövbe eder,bir yanım bozar benim. Yani sen, yarattığın kinle baş başa kalıp Hayrı şerrine ortak meçhul bir düşe dalıp Sahra-yı Kerbelâ’da yavaş yavaş azalıp Kaybolurken, düşlerim “ Cennet”i arar benim. Bil ki Kalubela’dan beri dimdikken başım “Mertlik” tek şiarımdır, “şerefim” tek yoldaşım. Hâlâ kim olduğumu sorarsan arkadaşım Bir Aslan`ın tuttuğu suskun Zülfikâr benim. |
:)
Ne demeli bilmem ki
saygılarımla