ESMERDİK, KAVRUKTUK, BİZDİK!
Esmerdik.
En yoğun sıcaklarla baş ediyorduk. Yüzümüz güneşin kavrukluğuyla, alnımız hayatın yorgunluğuyla buruşmuştu. Zafer işaretinin BOB MARLEY’e değil, coğrafyam insanına yakıştığını öğreniyorduk. Kavruktuk. En sessiz acıların sahnesindeki figüranlardan ibarettik. Annelerimiz korkuyla, babalarımız kaygıyla yaşardı. Biz ayrı havadaydık, serserilik yakışıyordu sanki. Minibüslerde bir öğrenci bir serseri diyerek uzatılan paraların espirileriyle eğleniyorduk. Kalabalıktık. Coğrafyası farklı, dili farklı, ırkı farklıydı insanların. Fakat herkes aynıydı işte. Kaderleri bir yazılmış gibi hareket halindeydi. Önce ’’Çewani’’ Sonra ’’Senina’’ En son ’’Nasılsın’’ dı lisanlarımız. Ve birde şivemiz vardı, en argosundan. Yorgunduk. Aslında yorulmak da yakışıyordu bize. Çünkü bizim yorulmaktan başka şansımız yoktu ekmek götürmek için eve. Okuyun derdi büyüklerimiz, ’’okuyun ve büyük adam olun’’ ’’Bizim gibi yarı aç yarı tok değil, karnı tok sırtı pek insanlardan olun’’ derlerdi. Dediğim gibi, biz ayrı havadaydık. Önce okullar bitti, sonra hayat kavgası. Ve aşıktık. İnsanlarıma en çok aşk yakışırdı. Biz aşkı yorgan döşek değil, Yürek bilek yaşayanlardandık. Kavuşmaya ramak kalırdı çoğu zaman, lakin çoğumuz kavuşmaya hasret kalırdı. Bizdik işte. Doğunun insanlarıydık. Önce adımız sorulurdu, sonra ırkımız. Yaşamak hevesinden başka bir şey yapmadık. Yaşayamadık. Önce tokat yerdik, sonra elektirik. Biz mezopotamyalıydık işte, sonrası yok. Nerden bakarsan hain, Nerden bakarsan terörist. Öldürmeyi sevmezsek bile!... AYAZ BARAN |