AĞUSTOS
Tam söz verdiği üzre
İlk sabah güneşi perdeler arasından içeri girdi Ve safran renginde, meyilli bir çizgi Sedire ulaşıverdi. Güneşin sıcak cilası Kapladı yakın ormanı, köy evlerini Yatağımı, ıslak yastığımı Ve kitaplarımın arkasındaki duvarı. Yastığımın niçin ıslak olduğunu hatırlarım Geleceğinizi görmüştüm düşümde Birbiri ardısıra, ormanın içinden Beni uğurlamaya. Dağınık bir kalabalığın içinden yürüyordunuz Sonra biriniz hatırlamıştı Eski takvime göre Bugün Ağustos’un altısı, Tecelli Yortusu’ydu. Her zaman böyle bir gün Tabor dağından Alevsiz bir ışık gelir Ve sonbahar, bir levha gibi temiz Tüm bakışlar ona yönelir. Yürümüştünüz, küçük, dilenci çıplaklığında Titreyen kızılağaç korusu içinden Mezarlığın zencefil kızılı çalılığına Ballı bir petek gibi parlayıp birden. Gökyüzü ulu komşusuydu Susmuş ağaç doruklarının Ve uzaklık çağırıyordu uzaklıkları Çoktan uyuklamış ötüşlerinde horozların. Ağaçların arasında, kilise avlusunda Mezbaha memuru gibi durmuştu ölüm Ve bakmıştı solgun donuk yüzüme Ölçmek için mezarım, büyüklüğüm. Hepiniz işitebiliyordunuz net Yakınınızdaki bitkin sesi Benim yiten sesimdi o, peygamberane Yok olmanın henüz el değmediği. "Elveda gök mavisi ve altını Tecelli Yortusu’nun Bir kadının son okşayışlarıyla yumuşak Ölüm saatimin acılığı. Elveda süresiz yıllar Ve alçalış uçurumlarına Meydan okuyan kadın Ben alanıydım savaşınızın. Elveda gerilmiş kanatların köprüsü Özgür inatçılığı uçuşun Şekli dilde açıklanan dünya Yaratıcılık, mucizelerin çalışma gücü." |