KAV
Otomobil birden çıkıyor yoldan
Bir deniz kıyısında duruyor Büyü bıçağı koparıyor onu gri harmanili kayalardan Yalnız sırtlarından sezilen haçlı erleri kayalardan Kayalar kapatıyor onun arkasını som Düşünceyle şekerlendirilmeden Günse eriyor yön yön Van Gogh’su bir kırmızılık Kirazların ve güllerin tifoya kardeş çıkan rengi Kokuları bile kıpkırmızı olan güllerin Ve otomobilden inen sensin iki avcunda deniz Çevrene üşüşen zeytin ağaçları Arkandan inenler o kimlerdir ki avuçlarına gülüyor Oluşa gülüyorlar kuşlara çocuklara Ki senin ellerini görmek bir kurtuluştur çocuklara Sen yüzünde Akdeniz memnunluğu sen Truvalı Helen Sana gelmiş bütün yunanlılar atlı arabalarla Atlarla otomobillerle uçaklarla Bütün kiraz yangını çocukları andıktan sonra Evrenin akşamından döndünüz evlerin parmaklarına Almışsın üstüne örtücülüğünü siyah kahverenginin Ağaç gövdelerinin kavların rengini Tabiat seninle canlı ve yeni Tabiatı duruşun ve bakışınla verimlendirmişsin Ey geçmez gençliğin telâşsız sesi Sesinle ölümü ürkütmüş terletmişsin Bir piknik yer altı gençliğine gözlerin Saçların bir başlangıç eski zaman leylâklarına Bir vakit gelse ki kapansam ayaklarına Geçen zamanı yanlış bir rüya gibi yorumlasam Resmini yunanlılardan kalma kayalara oysam Gitsem Bergama Tiyatrosunda seslensem ismini Benimle birlikte tabiat çağırsa seni Eski çağ çağırsa seni Yeni çağ çağırsa seni Her piknik gezintisinde yaptıkları gibi Çiçek kuş arı ve mavi gökte güneş Seninle donanırlar çocuk oyunlarında dağ düğünlerinde Ve kayalar ilk olarak atalardan arınmış Büyümüş denizden gelen sabırsız seslerle Sonbahar papirüslerini birer birer atmış Kentse yüzyıllarca ilerde ve ötede Sen halk ve çocuklar ve bir portatif çadır Ve kalakalmış bir oto uçurum kenarında Hafta içi gel gitleri denizde kanayıp ıslanış Güneş sevinçli yaşlarla kararmış Tabiatla konuşmaya başlarsın bardakların derinliğinde Çin çay bardaklarının Birbirinizi yitirirsiniz tabiatın sisinde Biriniz Kafdağında biriniz Çinseddinde Deniz yüreğinizin telâşsızlığından aydınlığını emer de Akşamın üstüne boşanır yanar beyaz gecelerde İyot kokulu yalnızlık panayırlarında Ben bir peri masalı gibi anılırım o anda Gelip geçen bir nöbet gibi o anda orada Saçılan eşya toplanır otomobil çalıştırılır dönüş başlar Tabiatla son alışverişi yapar çocuklar Deniz yavaş yavaş siyah bir kabuk bağlar Çayırlar üzerinde soğan yumurta kabukları büzülmüş kâğıtlar Sende kadınlığın o sonsuz gülümsemesi ve toparlanışı var Gözler hep arkadadır acaba unutulan bir şey mi var Mutlaka unutulan bir şey var Gün bir bomba gibi düşer ve batar Arkaya son bir göz atılır otomobile doluşulur Şimdi sizi tabiattan koparan geri alan bir asfalt Şehrin düşüncelerini yayınlayan kalorifer bacaları Oraya buraya koşuşan insanlar Ve bütün ışıklar yanar |