ÖLÜMDEN KONUŞACAKTIK
Evet sırasıdır, ölümden konuşacaktık,
İntiharın ebruli ipliğiyle Bir düğün gecesinde senin Yakası işlemeli giysinden. Kapı kapı dolaşıp, etamin ve goblen Örtüler satan bohçacı ölümden. Boynuna taktığın eğri taneli İki sıra inciden konuşacaktık, Seni ürküten tren sesinden Ayı gölgeleyen tekinsiz gecede Karşımıza apansız çıkıveren O ihtiyar dilenciden. Gel ölümden söz etmeden önce Bir şeyler içelim seninle. Buğulu bir bardağın içinde, Buzlu ve limonlu votkayla birlikte Konuşalım ölümden, Bir samanyolu olsun masamızın üstünde. Hadi gel konuşalım, Sulanmış bir taşlığın serinliğinde. Akşam sefaları içinde, Bir masa, birkaç sandalye Ve ikimiz ölümden konuşalım, Senin ağzında gül, benimkinde menekşe. Yarına var mısın söyle? Doğacak çocuğa, çığlığa, ishak kuşuna, Rüzgarın savurduğu tohuma, Kavağın pamuğuna var mısın, Bir ağacın kavına, Deri değiştirmesine yılanın, Kozadan çıkan kelebeğe, Hatmiye, atkestanesine? Hadi gel öyleyse ölümden konuşalım. Belki de tümüyle aykırıdır gerçeğe, Ama ne olursa olsun biz yine Ölümden konuşalım seninle Ölüm de vardır yaşadığımız her şeyde. Bir bardak çatlarsa durduğu yerde, Bir aşk ansızın biterse, Ayna kırılırsa yüzünle birlikte, Zamanıdır konuşmanın ölümden. Bir çiçek olağanüstü güzellikte Açıvermişse bir sabah, Bir topal aksamadan yürümüşse, Hadi gel ölümden konuşalım; Yüzünü al basmış hasetçiden Ve onun elindeki kuru değnek bile Filizlenir sevgimizden. |