!Aslından! Sevgilim
Gelişine anlam katmak için gidişini hatırlamak bahanem oldu...
Takvim yapraklarını üçer beşer yırtmaya kalkıştıkça, küçük bir kız çocuğuymuşum gibi annem ellerime vuruyor. Sahi ben hala 13’ümdeyim sanki... 17 de olabilirdi aslında sıfırla çarpılmasaydım... Bölünemeyen sayıları seviyorum ben, asal olanları. Diğerlerinin bir çok sayıyla ilişkileri varken, benim sevdiklerimi ancak sıfır yok edebiliyor, sonra işte hayat sıfırdan yenik başlıyor... Durun ya! geçmişle herhangi bir bağlantım yok benim. Tek hatırladığım 13 yaşımda dudaklarıma sigara konulan halim... En sevdiğim renkle sadece elbiselerimi ve duvarlarımı süslesem, keşke hayatı gözlerimin rengine çevirebilsem, öyle bakmayı becerebilsem ya da gösterebilsem... Kuru nasihatlardan sıkıldım, ıslatmayı bekliyorum. Yardımını istiyorum. Yalnızlığım, özlemim ve çaresizliğim kemiğe dayandı. Kelimelerim müsait yerde inmeye başladı. Sonradan görme mutluluğum, mutsuzluğa gebe olan uzaklığın, üzerime beş beden büyük geliyor ve gün geçtikçe ben daha da zayıflıyorum. Avuçlarını öpmek istiyorum, avuçlarımdaki tozu henüz uçmamış pembe hayallerimle. Tanımsız hale gelmek istemiyorum. Varlığını hissetmek dolduruyor bütün hayatımın boşluğunu ama ben yine de, kolumu sola attığımda senin somut varlığınla sıçramak istiyorum uykularımdan. Gözyaşlarımla değil... Yokluğunla başa çıkma seanslarım yoruyor ve görüyorum ki, sadece benimle oluşun tetikliyor atabileceğim her adımı. Gülüşünü gördüğüm gün, gülüşümü o koltukta bıraktığım o gün... Dünyalara bedeldi. Ardından dökülen göz yaşları sadece özleminin ansızın içime nefes aldırmadan girişindendi. Bekliyorum işte... Dört duvar arasında odadaki lambanın ışığı ve akan gözyaşlarım eskitiyor, görmek için delirdiğin yüzümü... Ben sen kusmak istiyorum, senli yalnızlığı yaşamak istemiyorum. Ben prenses olmak istemiyorum bu hikayede cadı da. Çünkü biri olurken diğeri oluveriyorum ve kendi kendimi o elmayla hergün yeniden zehirliyorum. Beni kurtaracak, seni bana getirecek cücelerim de yok henüz... Avuçlarımı açtığımda ellerime yağan tek duamsın ama ordan bunu hissetmen imkansız.. Sahi saat kaçta sabah oluyor orda? Gece ne zaman bitiyor? Benim kadar umrunda mı zaman kargaşası? Gözlerimi kapadığım her an sen varsın, yanımdasın. Yanına gelmek o kadar zorki, uykularım bile benden gidiyor,’ ’geleceğim, bekle’’ diye... Uyanık kaldığım her andan nefret ediyorum, sesin sesimle bütünleşse de, ruhun ruhuma karışsa da, gözlerim öksüz kalıyor. Sesini bekliyorum, ruhunu bekliyorum, gözlerini bekliyorum, uyumak istiyorum. Gelmiyor hasret kaldığım sükunetimi koruyabildiğim, sen halim. Mutsuzluğuma karşı geliyor, umut aşılıyorsun. Korkuyorum. İğneyi sevmiyorum. Kaçmak istemiyorum, kendimi acıttırarak doz aşımına teslim ediyorum. Beni sana bırakıyorum. Gündüzleri saklanan hayallerim, gecenin en köhne karanlığında çıkıyor karşıma. Davet ediyorum uykuma, yaşamak için en azından rüyalarımda... Yok! Yine uykum gidiyor, geri gelmek üzere... Çok zor yaşadığımız farkındayım. Kararmaya yüz tutmuş bir havada yürüyoruz, en azından önümüzü görebiliyor olmamıza seviniyoruz. Uykuyu bu kadar arzulayışım, çabalayışım, isyanlarım, hayalinden ya da silüetinden değil, !ASLINDAN! sevgilim... |
Çünkü biri olurken diğeri oluveriyorum ve kendi kendimi o elmayla hergün yeniden zehirliyorum.
Beni kurtaracak, seni bana getirecek cücelerim de yok henüz...
İmgeler muazzam ve ince bir melodi; tıpkı bir fasıl havası gibi...
Tebrik ederim...