BİR İSYAN BAŞLATTIMBİR İSYAN BAŞLATTIM giriş Benim Mona ma bir yalvarma Mona yapma,bana bakma Aklıma bir şiir geliyor Hani diyor ya şair “Açma pencereni perdeleri çek Mona rosa seni görmemeliyim Bir bakışın ölmem için yetecek Anla mona rosa ben öteliyim Açma pencerini perdeleri çek”[1] Senin bakışların beni yakıyor…. Seni seçtiğime Sana baktığıma binlerce kez pişmanım Hayalin karşımda duruyor… Kurtulamıyorum… Tek ümidim üniversiteyi kazanıp bu şehirden gitmen Bu ikimizin ruh sağlığı için çok gerekli… Yoo hiçbir şeyden korkmuyorum Ben sadece senin incinmeni istemiyorum… Kırdığım kalplerin arasına senide katmak istemiyorum.. Neden böyle Allah ım Neden ben sevdiklerime kavuşamıyorum Böyle mi olmak zorunda? Bir insanın aşkı kalbime girince senin aşkının kalbimden çıkacağını mı düşünüyorsun? Benim hakkımdaki takdirin bu mu? Hep ayrılığın ateşinde mi yanmak zorundayım? Ben neden hep imkansız aşklar peşinde koşturuyorum Adını bile öğrenemiyorum aşklarımın Onların beni sevdiğini biliyorum Bana bakıp arkadaşına sarılıyorlar.. Şimdi ben biliyorum Senin hayallerinle yanacağım Kalbimde aşkın büyüyecek Sen bir şey anlamayacaksın Muhtemelen köyün gençlerinden bir de iyi bir dayak yiyeceğim Anlamıyorum neden böyle olmak zorunda Hani aşkın önünde dağlar dayanmazdı Neden sana kavuşamıyorum Yada kavuşursam ne değişir Bu bir hatamı Eğer hataysa bu benim hatam Hatamı yaşamak istiyorum Ama kızlar unuturmuş Bunu duyunca sevindim belki Sevdiğim kızlarda beni unutmuştur Ama ben hiç birini unutmadım BÖLÜM (avuçlarımda tuttuğum kor parçasından duyduğum acı) Anladım beni hayatta tutan tek şey AŞK Galiba aşksız yaşayamıyorum… Hakikaten ben hayallerimi gerçekleştirdiğimi düşünüyordum Ama sana kavuşmak gibi bir hayalim olsa Sonra sana kavuşamasam Hep bu hayalle yansam Sana baksam , baksam Sonra sende bana aşık olsan İkimizde yansak, yansak Ve sonunda aşk şarabından içsek ,içsek Aşkın şarabı zehir olsa Aşktan ölsek,ölsek Sonra dirilip yeniden ,yeniden ölsek Ve cennette yer tutsak,tutsak Kalbinde bir tek ben olsam tutsak Bir güvercinin kanadından tutsak Ve sonsuzluğa uçsak,uçsak Ve yorulsak ta Cennetin bir köşkünde dinlensek Dinlesek çocuklardan aşkın türküsünü Ve yankılansa cennetin semasında Ve yazılsa aşkımız cennetin kapısına Bütün aşıklar o kapıdan içeri girse Ve ilk bizim ismimiz okunsa Yer yüzünün en büyük aşkı budur deseler Cennete öylece girsek Öylece sana baka kalsam Tıpkı dolunaya bakar gibi Ve baka kalsam Sana elimi uzatsam Elim sonsuzluğa uzansa Ama uzanmasa sana Sana dokunamasam Hep firakınla yansam Susuzluğumu dindirmek için Kevser havuzuna dalsam Bir melek kanadını uzatsa Bir serçe kanadını Bir güvercin gerdanlığını Bir lalenin yaprağını Bir gülün kokusunu Bir bebek gülüşünü Ve sonsuzluğu delen bakışını Çeyiz sandığına koysan Bana öylece gelsen Ve bende sana, Bir volkanın küllerini Bir istiridyeden Aldığım kum tanesini Güneşin ziyasını Mehtabın nurunu Gerdanına dizsem samanyolunun bütün yıldızlarını Ve okyanuslardan bir elbise yapsam Kuzey yıldızını Ve güney deki Zühre yıldızını Bir eline güneşi versem Alsam ve gelsem Ve korkmadan Haykırarak Seni seviyorum demenin Yasak olmadığı bir krallık kursak Cennetin krallığı Tam bin yıl yaşasak Zümrüt-ü anka ya inat Küllerimizi nil nehrine dökseler Biz yoktan yeniden varolsak Kollarımı iki yana açsam Kollarım bütün ufku kaplasa Ve arasına sen sığamasan Gözümde gittikçe büyüyorsun Ve dünya küçülüyor Parmağının ucunda bir damla su oluyor Çölde bir kum tanesi Kutupta bir kar tanesi Bir meleğin gözyaşı Değişmem saçının bir teline Bütün kainatın hazinesini Bakışların yeşili andıran gözlerin Ve parmakların Kalbin kızıl elmas Kor bir alev benim kalbim Üfledikçe kızıla döner rengi Ve tam başının üstündedir Cennete tırmanan merdiven Şanı yüceAllah bana levhi mahfuzda Kalemle yaz dedi İlk senin ismini yazdım lev hi mahfuz kitabına İlk senin ismini ezberledim İlk senin resmini çizdim Kırlangıçların gözüne Kokunu menekşelere verdim Bakışını sümbüle Gülüşünü bülbüle Ve doğduğunda ilk attığın çığlık Bir baykuşun haykırışı oldu Sen tan ağarırken doğdun Yada güneş doğmak için seni bekledi Tam üç bin gece geçirdim sensiz Ve bu üç bin gece güneş hiç doğmadı Ama hayalin vardı bir kırlangıcın gözlerinde Adını ezbere biliyordum Senin adının yanına kendiminkini yazdım Susuzluğum artınca Kevser havuzuna kandım İçtikçe adını andım Andıkça güzelliğine yandım Yandıkça yandım Ve kokusunu aldım elbisenin On dört bin yıllık yoldan Bir iğde ağacının yaprağında Bir ıhlamur çiçeğinde aldım kokunu Seni gördüm Gök çatı yarıldı Yıldızlar üstüme döküldü Güneşle dünya arasında Ayla dünya arasında bağ koptu Başak burcunda dünya Yörüngeden ayrılıp Senin etrafında dönmeye başladı bir türkü yankılandı kulaklarımda “ey benim divane gönlüm dağlara düştüm yanılız bu cefayı kendi özüm pek nail oldum yanılız” “dağlar var dağlardan yüce dağ mı dayanır bu güce derdimi üç gün üç gece söylerim bitmez yanılız” “şahın ayağına varsam hayırlı gülbengini alsam kızılırmağa gark olsam çağlasam aksam yanılız”[2] ve ben dönmeye başladım sağ elimi kaldırıp sol elimi indirip boynumu sağa büküp bir neyin ağlamasında döndüm tam kıble istikametinde hep seni gördüm her dönüşümü 28 günde tamamladım ilk hilal oldun sonra tam dolunaya döndün işte sensiz geçirdiğim üç bin gecede bu dolunaya baktım ve bir gün isyan başlattım yeryüzünde isyanın bayrağında bir hilal bir yıldız hilali sendin yıldızı ben rengini kanımdan alıyordu hilal şevvalin hilali idi zilhicce ye varmamıştık henüz bir isyanın bayrağı idin kavuşamayan bütün aşıkları temsil ediyordun ve zilhicceye varınca zafer için üç bin kurban adadım her gece için bir kurban anne koyun baba koç ve İsmail e ağlayan İbrahim Leyla ve mecnun Ferhat ve şirin Yusuf ve züleyha Kuyunun dibinde Yusuf İsyanıma katıldı Bir isyan başlattım Katılaşmış bütün kalplere Can verdim ilkin Kan verdim sonra Çanakkale de ilkin Son olarak Kudüs de Sen bayrağım oldun Adını Hep senin adını andım Masum çocukları korudum İniltisi sustu annelerin Nereye varmak istediğimi söyledim Elimden tuttun aşka vardım Can verdim kan vermeye de hazırım Seni kendime bayrak ettim İsyan başlattım Tüm zulme uğramışlar Toplandı etrafımda Paris hayatından bezmiş Londra da muştusuz günler New york ta yanan kuleler Kahire sessiz Bağdat yanıyor Kudüs te bir bomba patlıyor Sunni kadınlar zindan dan çıkarılsın diye Tam yüreğimin ortasında bir bomba patlıyor Kızıla dönüyor pazaryeri Ve Kudüs ikiye bölündü Birbirine düşmanlık taşıyor Mennan cinleri Çocuklar arasında Ve bir leş tam tel aviv ortasında bir kavşakta yere düşüyor Kimse dönüp bakmıyor Ve onuru zedeleniyor insanlığın Perçeminden tutulup cennete girmeyi umuyor Hasidik Yahudiler Ve fanatik Yahudiler Yangına döndürüyorlar Lübnan ı Ve ilk kez bir yenilgi tadıyor bir ordu Bir isyan başlatıyorum Züleyha için Ferhat için Kavuşamayan bütün aşıklar için Bayrağım sensin Sancaktarım Bir kuyumcu seni işledi Üç bin gece gelinlik kızların bileklerine “bileklerine çizdiğin dikenli tel kaderin değildi”[3] ve ayrılık kaderimiz olmamalıydı olmamalıydı duvarın bir tarafında sen bir tarafında ben olmamalıydık senden ayrı geçirdiğim üçbin gece güneş bu kadar yakıcı değildi olmamalıydı Aramızda duvar Duvarımı yıkan kadın Bunu yapmamalıydın Bak isyan başladı Ey yüce sultan Beşiğinde salladığın o gelinlik kız benim olmalıydı İsyan başlattım Mısırın bereketi büyük kral Güneşin remzi ile Mısır güneş tanrısı RA adına Ve annesiz doğan çocuklar ile Çocuksuz doğan anneler adına Bu isyan post modernizmin İnsanların mutsuzluğundan aldığı gücü Artık mutluluğundan almaya başlayıncaya kadar sürecek Ve ben senin adını özgürce haykırana Şiirimin satırlarından çıkarıp Bir kır düğünün de Köyümün gençleri halay çekip horon tepene kadar Ve mermiler yakılıp Bende veya sende gözü olanların Canı alınana kadar Sürecek Benim isyanım duvara Ve bu duvarı inşaa edenlere Benim isyanım Üsküdar sahilinde sevgilisi ile gezememiş Osmanlı şehzadeleri adına Benim isyanım İrlanda nın ezilen işçileri adına Benim isyanım new yorkun görünmez insanları adına Filistin de varilin arkasında öldürülen baba ve oğul Adına Tel aviv de tam düğünün ortasında patlayan bombadan sonra Ağlaşan çocuklar adını Ve sırtı yatak yüzü görmemiş sokak çocukları adına Benim isyanımın en büyük silahı aşk Rengim Akdeniz mavisi Bütün Dünya sevgilimin gözleri gibi yeşile çalmalı Gözü gözüne değeni seven sevdiğini almalı Yanlış bedende yanlış ruh olmamalı Ve aşkın şarabı bir pınar yahut bir nehir gibi Çağlamalı dirilmeli asya Japonya nın kutsal imparatoru Mağrur ve muzaffer olarak atmalıydı imzasını Uzak doğunun savaş sanatçıları Yeniden yazmalı aşkın savaşını Ve duvar bir serçe kuşu darbesi ile yıkılmalı Ve yeniden bir yağmur tanesi ile bir melek yeryüzüne inmeli Ve bir daha gökyüzüne dönmemeli Dünyanın en büyük sanatı bir kar tanesine gizlenmeli Ama ben muzafferim Sevgilim ve ben kedi olduk Ve biz iki Yahudi kadın askerinin Gözü önünde Seviştik oynaştık o serçe kuşu oldu pencereme kondu şu tabak da kor alev var dedim inadına içti iki çayın parasını kendim için üçüncüsünü onun için ödüyorum kahveci anlamaz bu hesaptan henüz bizim çayın parasını hesaplayacak matematik icat edilmedi 2.BÖLÜM (aşk ve ölüm kardeştir) Hani ben bir isyan başlattım ya Ne yapabilirsin aşkın için diye kendime sordum ÖLMEYE HAZIRIM dedim haykırarak Bir şiir yankılandı kulaklarımda “Bir kucak söz senin için bir kucak dua bana kirpiklerin ucundan süzülen bir tutam bakış birkaç damla gözyaşı karagözlü hürriyetlerde dökülmüş bir avuç mısra sana hasretlerde düzülmüş şehadetin özlemi kuşanmış şehadetin hatırası bekler yüreğim şimdi ………………………………. ……………………………… ……………………………… ……………………………… kör bakışına doymayı şehit kanına doysun istiyorum bulvarlar soğuk betonlar mermiler yuva yapsın şehit yüreklerde ölü demeyin onlara sakın rab katında diri diriler insan için bir kez daha kanlarıyla yazdılar bak ÖLMEDİK ÖLMEYECEĞİZ”[4] Evet insan kanına doysun istiyorum, Bulvarlar soğuk betonlar İlk benim kanıma doymalı Bazen de Yaşamalıyım diyorum Hani diyor ya “ölüm,ölüm dediğin nedir ki gülüm ben senin için yaşamayı göze almışım” senin kokunu duyuyorum yaşamalıyım diyorum yeşile çalan gözlerin beni hayatta tutuyor bir iyilik daha yapsam öyle ölsem diyorum bir kız çocuğunun bir daha başını okşasam öyle ölsem Azraille pazarlığa giriyorum Bir dakika daha çalabilmek Sevgilimin yeşile çalan gözlerine Bir kez daha bakabilmek için aslında Aslında direniyorum Hayata direniyorum Yok olmamak için İsyanımın bir parçası da direnmek Yeşile çalan gözlerin için Bir kez daha bakabilmek için Ama ölüme nişanlıyım ben Sana kavuşma ümidi Beni nişanladı Tam anlımın ortasında İki kaşımın arasında Bir secde izi gibi Hep sana kavuşma ümidi Sevgilimin yeşile çalan gözleri İsyan ediyorum Yalnızlığa Sonra nişanım geliyor aklıma Aynada kendi yansımamı görüyorum Şükrediyorum Ölümü yarattığı için rabbe Kavuşma ümidi cennette Muhakkak cennete gireceğim Ve yanıma senide alacağım Ve bir söz yankılanıyor zalimler için Ben diyor yazar “ben tanrıya inanmıyorum ama eğer varsa siz kesin cehennemliksiniz” Ve bir çocuk doğuracaksın cennette Ol kelimesinden bir çocuk Ve doya doya seveceğim Hiç büyümeyen Her öpüşümde Bin gülücük saçan Üç yada dört yaşında Asla beş olmayacak Koşması bir tavşanı andıran Gülüşü melekleri kıskandıran bir çocuk Bir çocuk olmalı Olmalı Madem dünyada yok cennette olmalı Cennet için ölünmeli Ama ilk önce sevgilimin adı için yaşamalıyım Dudaklarım arasında dilimi yakan kor bir alev gibi Taşıyorum adını hiç kimseye söyleyemeden Tıpkı Musa gibi Dilimi damağıma dayayıp Yalnızca Allah diyorum Ve karşıdan ses yankılanıyor Senin ismin İşte bak ismini yazamıyorum satırlara “kıracağım ihanet kelepçesini”[5] bir volkan ağacı gibi içimde büyüse de acı ve sırtımda tam kalbime denk gelen yerinde taşısam da paslı hançerin yarasını kutlu bir müjde geliyor öleceğiz ama öyle bir ölüm ki dip diri bir şehadet bak ölmedik ölmeyeceğiz ey ölümlüler bir aşkın yakışı nasıl söndürür hayat denen rezil bir o kadar acımasız zamanın yok ettiği basit anlamsız bir kavram sadece hayat müjde öleceğiz sevgilim yeşile çalan gözlerin benim olacak ve benim kahverengi gözlerim sadece seni görecek sadece seni görmem için gerekli bu gözler ve senin gülüşünü işitmek için gerekli bu kulaklar ve en önemlisi kokun |