BİNGÖL ÇOBANLARI
Daha deniz görmemiş bir çoban çocuğuyum
Bu dağların eskiden aşinasıdır soyum Bekçileri gibiyiz ebenced buraların Bu tenha derelerin, bu vahşi kayaların Görmediği gün aynı pınardan doldurup testimizi Kırlara açılırız çıngıraklarımızla Okuma yok, yazma yok, bilmeyiz eski yeni Kuzular bize söyler yılların geçtiğini Arzu, başlarımızdan yıldızlar gibi yüksek Önümüzde bir sürü, yanımızda bir köpek Dolaştırıp dururuz aynı daussılayı Anam bir yaz gecesi doğurmuş beni burda Bu çamlıkta söylemiş son sözlerini babam Şu karşıki bayırda verdim kuzuyu kurda "Suna"mın başka köye gelin gittiği akşam Gün biter, sürü yatar ve sararsan bir ayla Çoban hicranlarını basar bağrına yayla - Kuru bir yaprak gibi kalbini eline al - Diye hıçkırır kaval: Bir çoban parçasısın, olmasan bile koyun Daima eğeceksin başkalarına boyun Hülyana karışmasın ne şehir, ne de çarşı Yamaçlarda her akşam batan güneşe karşı Uçan kuşları düşün, geçen kervanları an Mademki kara bahtın adını koydu çoban! Nasıl yaşadığından, ne içip yediğinden Çıngırak seslerinin dağlara dediğinden Anlattı uzun uzun. Şehrin uğultusundan usanmış ruhumuzun Nadir duyabildiği taze bir heyecanla Karıştım o gün bugün bu zavallı çobanla Bingöl yaylalarının mavi dumanlarına Gönlümü yayla yaptım Bingöl çobanlarına |