14
Yorum
0
Beğeni
0,0
Puan
1392
Okunma
İstanbul’u adımladım dün akşam
Avuçlarımda yalnızlığın emaneti
zemheri ateşiyle.
Gücüm yetmiyor tanelerine yağmurun...
Kıstırıldım sahilinde Kumkapı’nın
Yedikçe şamarını yağmurun,
dönüyorum
da
dönüyorum!
Üzerimde ıslaklığımla
Lodoslar alıyor beni;
Sürükleniyorum Sultan Ahmet meydanına.
Takılmasaydı düşüncelerim
bir sevgi çınarına,
Kim bilir kaçıncı yüzyılın derinliklerindeydim
Haliç’in.
Galata köprüsü,
Gözyaşlarını kurutuyordu kirpiklerinde
Sevdası yüreğime sıvanmış bu şehrin.
... ve ben duvarlarını cilâlıyordum yüreğimin
Kabataş iskelesinde.
Olanca ağırlığımla yüklenmişim
Üsküdar vapuruna
sıfıraltıonbeş sularında saatin.
Martılar itiş kakış, simit kapma telâşındalar.
Balkonlarda saksılar...
ve saksılarda salkım saçak mutluluk çiçekleri.
Sokaklarda insanlar ve arabalar...
ve demirbaşı sokakların seyyar satıcılar,
Güvercinler ve martılar...
Lâcivert kaldırım taşları
bırakmıyor ayaklarımı.
Gözlerimi arıyorum; sendeymiş meğer.
Kasımpaşa sırtlarında leventler
halat atıyorlar bana ya,
Tutamıyorum,
bağırıyorum
duyan yok...
Tutuklanıyorum
bu şehre sevdamdan ötürü.
Cem Sultan’a ağlayan gözler
bana da ağlıyorlar.
Yedikule zindanları
Katran karası.
Kaç duvar, kaç köşe bilmiyorum?
Ey cellâtlar;
İstiklâl caddesinin yosmaları aşkına
öldürmeyin beni!
Ve siz silahşorlar,
indirin kılıçlarınızı;
Henüz görmediğim bir İstanbul daha var.