ÖLDÜRMEYİN BENİ!İstanbul’u adımladım dün akşam Avuçlarımda yalnızlığın emaneti zemheri ateşiyle. Gücüm yetmiyor tanelerine yağmurun... Kıstırıldım sahilinde Kumkapı’nın Yedikçe şamarını yağmurun, dönüyorum da dönüyorum! Üzerimde ıslaklığımla Lodoslar alıyor beni; Sürükleniyorum Sultan Ahmet meydanına. Takılmasaydı düşüncelerim bir sevgi çınarına, Kim bilir kaçıncı yüzyılın derinliklerindeydim Haliç’in. Galata köprüsü, Gözyaşlarını kurutuyordu kirpiklerinde Sevdası yüreğime sıvanmış bu şehrin. ... ve ben duvarlarını cilâlıyordum yüreğimin Kabataş iskelesinde. Olanca ağırlığımla yüklenmişim Üsküdar vapuruna sıfıraltıonbeş sularında saatin. Martılar itiş kakış, simit kapma telâşındalar. Balkonlarda saksılar... ve saksılarda salkım saçak mutluluk çiçekleri. Sokaklarda insanlar ve arabalar... ve demirbaşı sokakların seyyar satıcılar, Güvercinler ve martılar... Lâcivert kaldırım taşları bırakmıyor ayaklarımı. Gözlerimi arıyorum; sendeymiş meğer. Kasımpaşa sırtlarında leventler halat atıyorlar bana ya, Tutamıyorum, bağırıyorum duyan yok... Tutuklanıyorum bu şehre sevdamdan ötürü. Cem Sultan’a ağlayan gözler bana da ağlıyorlar. Yedikule zindanları Katran karası. Kaç duvar, kaç köşe bilmiyorum? Ey cellâtlar; İstiklâl caddesinin yosmaları aşkına öldürmeyin beni! Ve siz silahşorlar, indirin kılıçlarınızı; Henüz görmediğim bir İstanbul daha var. |