NASTENKA 1
Ne de güzel başlamıştı yolculuğumuz
Nastenka Sana sarışın, Mavi Rus dilberi diyordu Bütün ajans bültenleri. Oysa ben seni Petersburg’ un Nehri ayıran Korkuluklarında keşfetmiştim. Korku dolu gözlerle Sense, Gözlerinle Yaş dokuyordun, Ayrılık kokuyordun Aniden bastıran yağmurun, Buğulu sisleri ardında Senin Bir hayal gibi silinip, Süpürüleceğinden korkuyordum Nastenka! Haritaların dışarı taşan, Yırtık kısmında Hücrelerin Bütün kodlarını değiştiriverip, Nataşalaşıyordun Sarışın, Mavi gözlüm Nastenkam! Ruhunun bedenime, Bedeninin ruhuma sızdığı En yarık, En yanık halim. Artık Gülücüklerin de merhem tutmuyor Nastenka. Yarıklarımda Yeniden bir diriliş çığlığı yarat Hücre hücre çoğalt kendini Çığ gibi, Sara sara, Dona dona, Dolana dolana... Bohçanı omzuna asmış Beni de kaçır diye yalvarıyordun ülkene Oysa bilmiyordun Nastenka’m Benim de senin gibi Yıkık, Viran ülkelerimin olduğunu. Nehri ayıran köprünün korkuluklarında başladı Senle yolculuğumuz. Nehir, Durmadan Aktığı yöne insan taşıyordu Bizse Farklı yönlere bakıyorduk. Ayaklarımızın altında çiğnediğimiz köprü Umutlu Umutsuz İnsanları buluşturuyordu, Bizse Umutlarımızın bile farkında değildik. Nehri ayıran köprünün korkuluklarında Kıtalar arası köprümüzün harcını atmaya başladık. Durmadan ağlıyor, Sevginin harcını suluyordun Nereden bilebilirdim ki? Bu denli vefalı olabileceğini İlk harcı sen atmıştın Boylu boyunca utandırmıştın Oysa beni Artık anamdan, Ninemden dinlediğim Şârka ait Ne kadar masal varsa Erkeği büyüten Hepsini ama hepsini, Kendimle yırtıp atacağım Nastenka! Sular durmadan akıyor, Sen durmadan susuyordun Hıçkırık oluyordu susuşun, Nehrin hırçın, Köpüklü sularında. Nehrin kapakları açılmışçasına Coşuyor, Coşuyordun. Veyahut da Bu soğuk kış gününde Tabiatın dengesi bozulmuş, Senin benim gibi Bütün karlarını eritiyordun. Ne yalan söyleyeyim Nastenka, Ben de karlarımı erittim. Sonra Yangın yerinden kaçarcasına Yürüyordun Nastenka. Doğru, Haklısın güzel kız! Ben de ömrümde Hiç bu denli yangın görmemiştim. İyi güzel de, Sana ne oluyordu? Benim alevlerim taşıyor olamazdı. Kendi alevlerinden miydi kaçışın? Kaç güzel kız kaç! Dibine çivi çakacak değiliz ya dünyamızın, Koordinatlarını saya saya Peşine düşeceğim Nastenka. Bekliyordun, Evet bekliyordun Henüz on yedisindeydin ama; On altısında sevmeye başlamıştın. Sarışın, Mavi gözlü Nastenka’m Sonra, Umut taşıyan köprüde Hızlı adımlarına Akort vermeye çalışıyordum Yüreğimin çeperlerinde Peşin sıra Aynı okyanusa sürükleniyordum, İçinde Bütün canlıları barındıran. Sonsuzluğu andıran gözlerinde Gemilerimi batırdım Masmavi bir sonsuzluktun Oysa bana bu yüzmeler Hiç öğretilmemişti Ben derede kulaç atmıştım hayata Sense okyanusların asi kızıydın... Benim sularım Her mevsim kirli bulanık akardı, Seninse, Mevsimini değiştirirdi kıtaların. Ansızın sağanak yağmaya başladı Şaşkınlığımla beraber Soğuk mevsimlerin kızıydın Terini hiç mi hiç ısıtmamıştın. Bense anamdan emmiştim dört mevsimi. Hüzün dolaşırdı, Göz yaşlarınla Yüzünün deltasında. Okyanusunun en derininde Volkanlar patlıyordu, Soğuk mevsimlere inat. Bana hikayeni anlatmaya başladın Çok sonraları Hiç kimseninkine benzemeyen Hani sen çocuktun, Ninen vardı, Âmâ, Kulakları zor duyan Ne yapsın ninen? Çengelli iğneyle Seni kendine bağlıyordu. İnan hiç kızmıyorum ninene Ben de Çengelli mi bilmem ama; Sana İyiden iyiye bağlandım Bulutlara karışıyordun; Suya, Toprağa, En kötüsü de Kanıma... Ben kulaç atıyordum Mavi gözlerinde, Sense, Yağmurlarını damıtıyordun Kirpiklerinden, Dalgalarımı büyüterek. Med-cezirdi varlığın, Yokluğun Vardın, Yoktun, Bir vardın, Bir yoktun Ne kadar da birbirimize benziyorduk, Seni de ihtilaller emzirmişti. Devrim devrim büyüyorduk, Cellatlarımıza inat. Sokağa fırlıyordum aniden Nehrin suları mı taşmıştı ne Ipıslaktım. Canhıraş, Telaş içindeydim. İnsanlar vardı, Sana benzeyen, Sarışın, Mavi gözlü insanlar. Güneşin sarısını, Denizin mavisini Taşımayan Benziyordu kulakları, Burunları, Aynı elma gibi Biri tatlı, Biri tatsız elma... Kızma ama Nastenka Bakarak Elma da seçilmiyor ki Dişlerine geçirmeli, Dişlerine Sonra Tatlı tatlı, Hayaller kurmalı Sana, Bana; Çocuklarımıza dair İliklerin boşalmalı, İliklerin... Hiç bitmeyen bir hikayen vardı Ardı sıra Geceler süren Ne yalan söyleyeyim Konuştukça sen, Nehrin suları Çakıl, Yosun, Sürüklüyordu. Konuştukça sen Böğrümdeki çakılları, Beynimdeki yosunları Sürüyordum. Nehir oluyordum, Deniz oluyordum En sonunda da okyanus Bütün kıtaları, Limanları, Sen soluyordum , Senle soluyordum. Nehir durmadan akıyordu Grigory Rasputin’imiz vardı 1916’sında çarın zehirlettiği, Kurşuna dizdiği; Yine de öldüremediği, En sonunda da Ellerini bağlatıp arkadan Tıpkı ihaneti gibi Nehrin buz kesen sularında Akan bir mezara dönüştürdüğü, Grigory Rasputin’imiz. O günden beridir Bu nehir, Anıt bir mezardır. Akan, Yerinde durmayan... Şu yerküredeki çanakları görüyor musun Nastenka? Biri gökyüzünde Biri de Denizin dibinde Yooo.... Yooo....... Boşuna bakma Gözlerime Onları Henüz senle Doldurmadım. Derinlere in Tıpkı Derinlerime Biliyorum, Duyguların bakir değil Manastırda yaşadığını da İddia etmiyorum Alışmışsın Bulutların Beleş sevdaların O seni aldatan Sahte huzurlarına Gel sana Bizim oraların öykülerini anlatayım Sana benzeyen; Kırılgan, Nazlı öykülerini... Seccademsin Anadolum gibi Ana dolu… Analık dolu… Gözlerin Marmara... Saçların Karadeniz Boylu boyunca uzanır Kır düşenleri de Doğu Anadolu, Saçının en tepesinde... Marmara’ya uzanan kanyonlar, Menderesler çizerek Hüznü, Gözyaşlarını akıtır Ege’ye Nehirde biriktirdiğin Hüznü, Gözyaşlarını. En çok da Güney Doğuma benziyorsun Çorak El değmemiş Yetim Ellerde büyüyen Erciyes kadar Yılın on iki ayı Kaygandır zeminin Akdeniz Ak olan o deniz, Memleketimin gün âhlarıyla Dolup taşmış, Dalgaları bile ses vermez olmuştur. |