Fasl-ı Muhabbet! ..
Fasl-ı Muhabbet! ..
Sevgi nedir, bilir misiniz? ’Evet’ diyebilir misiniz? Veya; ’Hayır.’ Sâhi, ne anlatır size? İfade eder misiniz lütfen? Merakım getirdi dize! .. Önemsiz midir sizce? Zaaf mıdır kendinizce? Kaçmak gerekir mi ondan? Açıklayabilir misiniz bana. Sevince; Nasıl geçilir candan? Sevimli bir halinizle gördüm sizi Elinizde dantel, Tebessüm gözlerinizde! Vaktin, öğle ya da sonrası.. İkindiler ötesiden sûretinizde Muştular ülkesinden izler vardı. Ömürlük bir raslantı, Zâhiren görünen; Asalet ve güzellik! Karanlık ötesi! Bâtınını bilemem! Ancak; ’Asıl azmaz, Bal kokmaz! ’ Nâsiptir olacak, ötesi olmaz! .. Gönüller ne arzular, gün ne getirir, Gerisini bekle gör! Az da istek olursa, Az da meylederse gönül, Veya az birşey dinlerse aklını, Ne olur bilinir mi hiç! Öyle ya, bence yeleklik, Sizce, Tayyörlük kumaş beğenmek değil bu iş! Belki ömür boyu eş, evdeş.. Kimbilir üç dakika ya da üç gün sonrasını? Belki arkadaş, dost. Kimbilir, belkide gerçek bir kardeş! Önce tanımak gerek, İki taraftan biri tanıtsın kendini, Dilerse öbür taraf açıverir kalbini! Tanıtmak! Ama nasıl? Öyle ya, tanıtacaksın lâkin, Neyi, niye, neden? Tanışmak olur mu der bazıları, Olur mu hiç, En az bir kez görmeden? Ne gerek var şimdi canım bunca merasime? Deyiver gitsin; Eylülzedeyim! Değil mi ya! Ne gerek var efendi saklamaya? Açık olalım, Şimdi revaçta olan açıklık Perestroika ya da Glasnost! Bizde, az biraz ’Entel’ Birazcıkta ’Güncel’ takılalım. ’Çağa’ ayak uydurmak gerek mîrim! Öyle diyorlarsa Pilavdan dönenin kaşığı kırılsın! Biz, kimin Saz’ından kötüyüz? Az buçuk Bizim tellerimiz de ses verir. Belki notasız olur Solfej, şan dersi almadık Biz gönlümüze göre söyleriz! Değil mi ya efendim. Bizi isteyen dinler, Zorla kimseye satacak kızımız mı var! Gönül işi bu ağam Gönülde istek olursa Okyanuslar çay olur Şaha kalkınca gönül At’ı Önün, arkan, sağın, solun Kuzey, Güney, Doğu, Batı, Artık Salisede aşarsın bir saatı. Herşey gönle hitâben Zorla güzellik olmaz! Bura Medrese, bir Dergâh Dergâh lâkin Ben, Erzurum’lu Emrah değilim! Nâsip dedik ya Nerde bizde. İki harfi yan yana koyup Bir kelîme yapamam. Güyâ tanışma faslındayız Henüz Sâdede gelemedik Eylül çocukları. Eylülzedeler... Vesâire Herkes birşey diyor. Biz de; Eylülzedeyiz deyiverdik kendimize Böyle tesmiye olunuyoruz artık.. Efkâr-ı Umumiye Böyle yapar lâkırtıyı... Efendim, işte öyle bir zamanda Bir sihirli deynek miydi bilmem Önce Kedi’lere, Sonra Arslan’lara tutuldu O günden sonra Kedi’ler Arslan oldu Arslan’lar Solucan olabilmeye can atar hâle geldiler! Bilimum kahraman mahlûkât Ayı, Kurt, Kartal.. Kedi önünde el pençe divân ’Hay hay Hünkârım, Haşmetmeâp...’ Boyun büküp, dediler El cevâp; ’Yaptığınız her iş sevâp’ Eh.. bunca cesîm mahlûkât Eğerse boyun Kedi sanmaz mı Kendini çoban, âlemi Koyun? .. Öylece de oldu.. Kendini, Çoban görmeye başladı Kedi. Bir gün, beş gün, dokuz gün! .. Kendi kendine düşünüp; ’Herşey yolunda! ’ dedi. Hâlâ el pençe divân Bütün cesîm mahlûkâtlar. Sağında, solunda Bülbüller, kanaryalar Soyulup getiriliyor Önüne her öğünde. Âh efendim Böyle Saltanat mı bulunur? Vur patlasın, çal oynasın... Aman efendim aman Ne kadar da çokmuş El oğuşturup, kuyruk sallayan Hayvanoğlu hayvan! Neyse.. Birgün Kedi’miz Sıkıldı çobanlıktan Fare’ye fermân edip; ’Çık gel’ dedi ’Karanlıktan! ’ Fare, fermânı duyup Ânında emre uyup Kovuğundan çıkarak Temennâlar çakarak Koşup vardı huzura Dedi; ’Emredin Sultanım Size, helâldir canım! ’ Kedi, mağrur gülerek, Tahtını göstererek; ’Ben aldım hevesimi Az da sen al koltuktan! ’ Deyiverip sinsice Süzüverdi Fare’yi... Kedi gibi Selefe Böyle Halef olurdu Hem nankör Orman Halkı Böyle mahir Kral’ı Nerelerde bulurdu? ’Benden sonra Ormanı Ancak Fare yönetir Nizâm, intizâm nedir Bilmeyene belletir(!) ’ Diye düşünüp, Böylece Fare’yi kendine Halef etti Fare ya bu Ormanı Kemirdi telef etti! İşte böyle bizimde Hâl-i pür melâlimiz Arslan, Ayı, Kurt, Kartal Sus pus tüm ricâlimiz Bu yangından kaçmaya Kalmadı mecâlimiz... Sözlerim değecekmiş.. Ne gâm ki zülf-ü yâre Arslan’ın koltuğuna Kurulmuş sefil Fare! Vücûdum darp etseniz, Kesseniz pâre pâre Aslâ sözümden dönmem Değsede zülf-ü yâre Duyun haykırıyorum; Tahttaki sefil Fare! Neyse.. Fasl-ı muhabbetti Bizim asıl gâyemiz Nerden nereye geçtik, Dert küpüymüş sînemiz! Eh.. ne de olsa Eylülzedeyiz Fare tahtına teminât Mahbeslerde rehineyiz.. Bu kadar olsun artık! Bizi susturamazlar Yüzselerde derimiz Çamlıbel’de At tepmiş Köroğlu’dur pîrimiz! .. Paramparça etseler Ses verir her zerremiz Hak olanı Hakk için Söylemek vâzifemiz... İlhami Erdoğan |
Yüzselerde derimiz
Çamlıbel''de At tepmiş
Köroğlu''dur pîrimiz! ..
Paramparça etseler
Ses verir her zerremiz
Hak olanı Hakk için
Söylemek vâzifemiz...
güzeldi hemde çok yüreğinize sağlık....