Geri dönüş...... Bırakıp gitmek istersin bazen,,uzak çok uzaklara... Ama hesaba katmadığın şeyler vardır farkında olmazsın, Herşeyi herkesi geride bıraktım derken, onların senden önce oraya vardıklarını hiç hesaba katmazsın. Odana girdiğin anda yatağının üzerinde seni beklediklerini görürsün, kurtulmak istediğin herşey o odada tam karşındadır. Çünkü sen nereye gidersen git onlarıda götüreceksin. onlar en başında hissettiğin anda yapışmış olurlar yakana, Asla kurtulamayacağını o odaya girdiğinde anlarsın... Bir süre oturursun yatağında. Şaşkınlığını yaşarsın. hani herşeyi geride bırakmıştın arkadaş,öyleyse bunlar kim? bunlar... Sağa sola bakarsın boş gözlerle, saçma sorular dolaşır kafanda. ne işim var benim burda? gibisinden... İşte o anda pişmanlığı duyarsın anlamaya çalışırsın ne fısıldadığını, Kulağında nefesini hissettiğin pişmanlık, aslında sana hiç tanımadığın bilmediğin birinden bahseder,senden... tıkar kulağını uzanırsın yatağına, uzun uzun tavanı izlersin, kim olduğunu anlamaya çalıştığın anda vicdan azabını görürsün karşında. tavanda kendine yer etmiştir üstüne üstüne savurur zehirli oklarını, kurtulmaya çalışsanda mutlaka isabet eder biri. Zehirlenirsin,yumruğunu sıkıp gözlerini kapatırsın, bu seferde yaşadıkların,yaşattıkların gelir önüne. Çaresizlik içinde açarsın yeniden gözlerini. Hangisi daha zordur arkadaş? hangisi... Kapı çalar, kısa bi süreliğine dağılır sana kim olduğunu hatırlatanlar... Kapıda ki ses oda servisi der, Kalkar kapıyı açarsın,unuttuğun siparişlerini uzatır sana, ya da eşyalarını getirmiştir... Alıp içeri geçersin. Manasızca bakarsın elindekilere, hatırlamaya çalışırsın, hangileri senin hangileri bilmediğin kendinin? Karnın mı açtı arkadaş yoksa eşya mı almıştın yanına bırakıp gittiğini zannederken? Aynanın karşısına oturursun. Kendine bakmak isterken hayallerini görürsün, Yanında kim olmalıydı,ya da nerde olmalıydın, inanmalı mıydın yoksa dönüp arkanı kaçmalı mı? Sen git gide o hiç bilmediğin tarafına bürünürken bunu farkedemeyenleri mi bırakmak istedin? Yoksa sebep olanı mı? Sen ne istedin arkadaş? sen... Bir zamanlar ki sen durmazdı o odada... Durmazsın çıkar gidersin bir zamankiliğine. Karşına yabancı yollar çıkar,tanımadığın insanlar, durmadan yürürsün,kendini kaybedeceğin bir çıkmaz ararsın kendine, çünkü ancak kendini kaybettiğinde, kurtulursun, pişmanlıklarından,azaplarından,hayallerinden,bırakmak istediğin herşeyden... Ve insan mutlaka bir çıkmaz bulur kendine, sende bulup sorgusuzca girersin o yola. Kendine bir yer bulup oturursun. Senin gibi kendinden kaçıp kurtulmak isteyen nicelerini görürsün o yolda. ama konuşamazsın onlarla. Sana ayrılan çukura geçersin, hayır ölüm değil bu, bu acı her zamankinden daha çok hatırlatır yaşadığını. İnsan duyguları bittiğinde mi küser kendine,çekilir kabuğuna yoksa yeni duygular kendiğini gösterdiğinde mi? Hatırla arkadaş sen neden küsmüştün kendine? hatırla... İşte nihayet gelmiştir yanına. sıcak bir sarılış,hiç bırakmayacak gibi tutan o el. Öpersin avuç içlerini dayarsın yüzüne... güvenirsin,yeniden gülersin, çünkü o daima ve mutlaka herkesten farklı olur, ve seni kaldırmak yerine seninle beraber oturur o çukura. O konuşur sen ise günlerdir hiç duymadığın farklı bir sesi dinlemenin hazzını yaşarsın. O konuşur,sen inanırsın. O anlattıkça sen hiç bırakma dersin, Onun kim olduğunu ve ne olduğunu asla anlamaya çalışmazsın, çünkü o çukurda öyle çok yanlız kalmışsındır ki, öyle çok acılar yaşamışsındır ki bu yüzden karşındakini sorgulamak aklına bile gelmez. Zaman geçer,sesler azalır. hatta zaman zaman kime ait olduğunu bilmediğin o ses kalkar gider yanından, hep geleceğine inanırsın ya beklersin, bir gün olur çıkar gelir yanına, sonra yeniden gider ve yeniden gelir. ama bir gün gelir oturmaz yanına... uzatır elini çıkarmak ister seni o çukurdan, çıkarmak götürmek ister o çıkmazdan... sen bilirsin ki o çıkmazdan çıktığın anda kendini bulduğun anda bütün pişmanlıkların bütün vicdan azapların bütün düşüncelerin acıların yeniden çıkacaktır karşına nereye kadar kaybedebilirim ki kendimi, nereye kadar kaçabilirim ki kendimden deyip ona inanıp,tutup ellerinden çıkarsın korkusuzca. yolun sonuna geldiğinde karşında ne bir otel görürsün ne de tanımadığın insanları. Yabancı olan hiçbirşey yoktur orada. Hepsini tanırsın, Çünkü o hepsine alıştırmıştır seni zamanla. Bir insanın neye ne kadar sürede alışacağına bir başkası karar verebilir mi arkadaş.? bir insan... Kendini bilen gitmez, sen kendini bilmez gidersin. Çıkmazdan çıktığın yol kalktığın o çukur, tuttuğun o el, duyduğun o ses, o oda, uzandığın o yatak, sevdiğin o insan... kendini bilmezken kanmıştın ya görürsün işte tüm bu kandıkların bataklık olmuştur sana. Durmadan dibe batarken ölmemeyi başarabilir misin arkadaş? Hayat bazen çukurları bile aratır, ama sen bu gerçeği geç anlarsın, bir kere batmayagör yoksa ne yaşar ne ölebilirsin, hissedemezsin bile... şimdi... Herşeyin başı sandığın o oda aslında yolun sonudur. ya o odanın tam ortasına asarsın kendini, ya da kabullenirsin pişmanlıklarınla, kırgınlıklarınla, kızgınlıklarınla, vicdan azaplarınla yaşamayı... Bırakıp gitmek istersin bazen uzak çok uzaklara... ve sana en uzak olan yer ya aynanın karşısı olur ya da tavan da asılan ipin ilmeği... Nereye gidersen gidersin, ama herşey senden önce gitmiş olur... O farklı ses, O farklı el, O farklı insan olmadan da olur... Çünkü artık değiştiremez kimse seni... Bitmiş bir yolun en başı, İnan bana en sonuyla aynıdır. Aslında herşey başlarken bitmiştir... son... Nazlı Muhip |
Tebriklerim ve tebessüm ile..