yakın asya göçeriyakın asya küllerinden üflenmişiz cahit’in naçar yollarına ağsız dilsiz tunç devri ne ki gün’le eritip tıkanan nutkumuzu madenden önce sevmişiz başımız üstüne olmuş fukaralık muhkim olmamışız dört duvara kanıksamışız ekmeksizliği ah...çukur ova ah...! tüm türküler yara figan umutlara ikametgah eşki ışkın’lar toplamışız en derin koyaklardan kuzu güderken kırçıl dağlar’da kuru azık sulanır diye katlandıkça kırılan arasına ekin mi ziyade pıtrak mı hangi yemeniyle silinir el bu , kalecik karası mı şarap mı kan mı oynaş tutarken çoban yıldızını ay tanımışız ala serinliği keven dibinde hasat ne çıkarsa çıksın bağrımız harman gene de şair utandıran ağıtlar var dillerimizde kasım |